30 Ağustos 2009 Pazar


Kendimi doğru ifade edemediğimde genellikle bi dolu laf içerisinde boğulup iyice kuyunun dibine girerim, anlatmaya çalıştıkça yorulur ,yok öyle değil dedikçe bu inkârmış gibi görünür ve saklanırım, saklandıkça da korkarım..Korkuyu görünce ona dikkatle bakmak, bi nefes alıp durmak,arkasında saklananın ne oldugunu görmek ise şimdi öylesine keyifli ki..

Şimdi bir şey beni korkutmuşsa, durup, nefes alıp bakıyorum, dün konuşurken dostla, o tanıdık korku yine geldi, eyvah anlaşılmayacağım? yanlış anlaşıldım? nasıl bi çabayla öyle olmadığını anlatıyorum, soluksuz, nefessiz, canhıraş, dur dedi dost, lütfen dur ve lütfen beni bir dinle? Baktımki; ne kendimi dinliyorum o anlarda, ne de dostu? derin bi nefes aldım ve dinledim can kulağıyla, nefes alıp dinlediğimde ve anlatamamanın çaresizliğini reddetmek yerine, kabul ettiğimde, çaresizlik içimden geçip gitti, dilim çözüldü ve olanı anladım ve ifade ettim görünenin öyle olmadığını, dost anladı..yüreğim rahatladı..

Bir Yoginin Otobiyografisini okuyorum, Paramahansa Yogananda'nın otobiyografisi, kendi gurusunun bir anısını anlatıyor kitapta; Gurunun annesi bi keresinde karanlık bir odadaki hayaletin korkunç öyküsüyle onu korkutmaya çalışmış, guru hemen kalkıp karanlık odaya gitmiş, bakmış ama hiç bişey görememiş,annesinin yanına gelmiş ve hayal kırıklığı yaşadığını belirtmiş, annesi de bir daha ona böyle öyküler anlatmamış. Ders: Korkunun yüzüne cesaretle bak, sana sorun olmayacaktır..

Yaşamdaki deneyimler hep kim olduğumuzu anlamamız için geliyor, sanırım söylenecek söz; yapanın, söyleyenin, yazanın, duyanın, konuşanın "ben olmadığını" bilmek, çünkü ben aslında yok; varsaymak aynada görünen eli var sanmak,"tezahür etmiş olanla", "tezahür etmemiş olan" arasındaki ince sırlı aynayı özden görmek, bilmek, anlamak ve dinlemek...

Hiç yorum yok: