27 Kasım 2010 Cumartesi


Şeyh Galip’den; Hüsn-ü Aşk

Hüsn ve Aşk, Muhabbetoğlu kabilelerinde aynı gün doğan biri kız biri erkek iki çocuğun adıdır.Burada Hüsn; güzellik, bir bakıma Tanrı’yı sembolize etmektedir. Aşk ise sâliki, Allaha kavuşmaya çalışan yolcuyu sembolize etmektedir. Bu iki çocuk doğar doğmaz kabile içerisinde adeta beşik kertmesi şeklinde birbirleriyle nişanlanırlar. Çocuklar büyüyünce Mekteb-i Edep adlı okula verilirler. Bu okulda öğretmen, yaşlı Molla-ı Cünun adındaki bir hocadır. Bu sırada çocuklar birbirlerini severler. Fakat kabile içerisinde Hayret adında bir yiğit bulunmaktadır ki bu kişi Hüsn ile Aşk’ın buluşup konuşmalarını engellemektedir. Mana bahçesinin rehberi olan yaşlı Sühan ise-ki Farsça’da söz demektir- görüşüp anlaşmalarına, mektuplaşmalarına yardımcı olur. Hüsn’ün İsmet adında bir dadısı, Aşk’ın Gayret adında bir lalası bulunmaktadır. Aşk, Molla-ı Cünun ve Gayret’in yol göstermesiyle Hüsn’ü babasından ister. Kabilenin büyükleri karar vermek için toplanırlar ancak Aşk’ın isteğini alayla karşılarlar. Hüsn’e kavuşması için ondan zorlu bir sınavı geçmesini isterler. Şöyle ki; bin yıllık gam ülkesini geçip, mumdan bir gemiyle ateş denizini aşar ve binbir başlı ejderhayı öldürürse Aşk ancak kalp diyarındaki Kimya’yı elde edebilecektir.Hüsn’ü ancak o şekilde alabileceğini söylerler kabilenin ileri gelenleri. Aşk bu zorlu ve tehlikeli yolculuğu yapmayı kabul eder ve hemen lalası Gayret ile yola çıkarlar. Çok geçmeden bir kuyuya düşer ve dibi olmayan bu kuyudan Sühan’ın yardımıyla İsm-i Azam yazılı bir ipe tutunmak suretiyle kurtulurlar. Aşk denizini Hüsn’ün Sühan’a gönderdiği uçan bir atla aşar yine Sühan’ın yardımıyla kaleyi ateşe vererek kurtulurlar. Böyle pek çok tehlikeden lalası Gayret ve değişik suret ve kılıklarla geçen Aşk, sonunda Hüsn’ün sarayına varır. Birden Molla-ı Cünun, İsmet ve Hayret ortaya çıkarlar. Sühan işin aslını, maceranın anlamını şöyle açıklar kendine; Aslında Aşk Hüsn’dür, Hüsn de Aşk. Aralarında bir fark yoktur. Sühan Aşk’a “Sen yanlış yolda yürüyüp çabaladın” der. Aşk’ı Hayret’e teslim eder. Onu Hüsn’ün sarayına götürür. Sonunda Aşk Hüsn’e kavuşur.

Kaynak; Evvele Yolculuk; Mahmud Erol Kılıç, 30-31

25 Kasım 2010 Perşembe

Tanrının Egosu; O'na (Sahip) OL..




Ne zamandır içimden geçiyor, tanımlamak için yazmıyorum ancak içimden geçeni artık bildiğim ve deneyimlediğim için yazıyorum;

Evini (bedenini, yuvanı, mekanını sana hangisi hitap ediyorsa o) asla sahipsiz bırakma..

Bak; Tanrının da egosu var; ne diyor, beni bilin, bana tapın, ben varken, BEN bilinmek isterken artık bırak başka şeyleri bilmeyi, BENİ bil diyor, BENİ oku diyor..

Hal böyle iken, sahip çıkmalı onun sahip çıktığı gibi O'na, sahip çıkmazsan O'na, evini böcekler gelip ( düşünceler ve duygular; namı diğer; kancalar ) istila ettiğinde; aa ne bu? nereden geldi bunlar? diyebilirsin; "ee SEN sahip çıkmadın, BİZ sahip çıkmaya geldik O'na" demektedir belki de böcekler, sakıncası mı vardı?..:)

20 Kasım 2010 Cumartesi

Sabah televizyonda bir sohbet programı;

İki kadın konuşuyorlar; ben diyor biri, sabah uyandığımda hangi ayakkabımı giyeceğimi ilk önce düşünürüm ve ona uygun kıyafet seçerim, yani yukarıdan aşağıya doğru giyinmem tam tersinden giyinirim ve bu benim için çok önemlidir...

Düşündüm bu sözleri, niye duymuştum şimdi bunları? bana ne söylüyordu, mesela benim kışın bir çizmem vardır, kendisine hayvansı postal derim, düşünmeden ne giyeceğimi, her sabah onları giyerim çünkü, ayağımın tek rahat ettiği şeydir o hayvanlar:)

Hakikat ve özgürlük birbirine bağlı, hakikati bilirse insan bu dünyadan özgür olabilir, insan ya egosuna hizmet eder bu dünyanın kölesi olur ya da izler kendini, ruhunun kendisine yolladığı soyut izlerin izini sürer ve egosunu KENDİ kullanır..hangisini seçerse onu yaşar elbet..

18 Kasım 2010 Perşembe


Birini ya da bir şeyi sevmiyorum ya da seviyorum demek için; onu bilmen iyidir, onu bilmen için onu deneyimlemen, onu yaşaman iyidir, deneyimlersen bilirsin, bilirsen seçersin sevmeyi yada sevmemeyi, seçimler sorumlulukları almak demektir, neyi seçtiğini bilirsen yaşıyorsun ve özgürsün demektir, hayatın "sen" olduğunu bilmek demektir bu ve unutma seçimler çok önce yapıldı(aslında öncelik ve sonralık da yok, herşey Anda oluyor sen genişlemiş bir madde deneyiminde bunu zamanda yaşıyorsun sadece)  yaşa ve gör; özünün izlerini takip et, sana her an o izlerle sesleniyor, gerisi vız ve tınndır:)

Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan,donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım;
Ne kadar söz varsa düne ait,
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

Rumi..

17 Kasım 2010 Çarşamba

düşüne takılıp kalmayan düş ustasının özgürlüğüdür; hakikat..neysen osundur, mutlusundur kısaca...

16 Kasım 2010 Salı

sahte beni 7 kez farketmiştim..

1. Onu yükseklere ulaşmaktan kaçındığını gördüğüm zamandı.

2. Onu topalın önünde topallarken gördüğüm zamandı;

3. Kolayla zor arasında seçim yapması gerekip de, kolayı seçtiği zamandı;

4.Bir yanlış yaptığı ve kendini başkalarının yanlışlarıyla avuttuğu zamandı;

5. Güçsüzlüğe sabrettiği ve sabrını güce yorduğu zamandı;

6. Bir yüzün çirkinliğini hor gördüğü ve onun aslında kendi maskelerinden biri olduğunu anlamadığı zamandı.

7. Bir övgü şarkısı söyleyip de, bunun bir erdem olduğunu sandığı zamandı.

"HALİL CİBRAN"

13 Kasım 2010 Cumartesi

          fotoğraf: Zsolt Zgismont
Oyundan çıktığında, oyun hala devam ediyor; sen hikayeni gör diye, hikaye sen olmasan da devam ediyor, hayatın boşluklarına verdiğin anlamlarla yaratıyorsun o hikayeyi, boşluğu hisset; ona inanmak yerine, hikayende öl ve OL; böylece onu izle, kendini ve başkalarını yargılama, herkesin hikayesi muhteşem, mavi; oyun alanın hatırla..

12 Kasım 2010 Cuma

Sadece bir hikaye..


Sadece bir hikaye ve o hikayeyi yazan ne kıymetli, bazen o hikayeye feci inanıyorum, bazen onu sadece görmek yerine, inanç ve bilgimle dayatıyorum hem kendime hem de yaşamımdakilere, bazen de ki; bu en çok ölümle oluyor, hatırlıyorum bu sadece bir hikaye ve herkesin hikayesi çok kıymetli, saygıya değer...

Biraz önce duyduğum bir haber üzerine içimden gelenler bunlar, benim çocukluğum siyah beyaz tek kanallı TRT ile geçti, eve ilk televizyon geldiğinde beş yaşındaydım, öyle iyi hatırlıyorum ki, televizyon; henüz sehpası alınmadığı için, annemin maun çeyiz sandığının üstüne konulmuştu..ilk duyduğum ya da algıladığım şey görüntüden önce sesti benim çünkü, bir radyo bebesiydim, radyo dinletilerek büyütüldüm, eve televizyon gelene kadar hep radyo, ondan gelen sesler ve ben vardım, işte televizyonda ilk önce algıladığım da bu yüzden hep seslerdi ve her ses bana radyodan bir sesi hatırlatır ve o sesin adını söyletirdi..işte o seslerden biriydi Sacit Onan, ipek yolu belgeseliydi o, kaptan cousteau’ydu, ramazanda açılan oruçtaki duanın sesiydi o..gitmiş, öte aleme geçmiş, yolu nurlansın, ruhu huzur olsun..

9 Kasım 2010 Salı

kendi içinde adalet olmadığı için dışında adalet arıyorsun, bak bakalım suçluluk duygularına, kaç kere her farklı olayda aynı duyguyla yüzleşiyorsun?adaletli olsan ilkinde kararı verir ve çözerdin..Adalet bir kere de gerçekleşir, idam cezasına mahkum olan biri, kaç kere idam edilir?

8 Kasım 2010 Pazartesi


Milyarlarca insanla cevrilisiniz. Tipki sizin gibi onlarda insan olmaya programlanmis.Onlari tanirsiniz, tipki sizin gibi insan olduklarini bilirsiniz. Bilirsiniz. Ancak belki de bilmediginiz, biz insanlarla birlikte hepmizin dunya gezegeninin bir organi oldugumuzdur. Dunya gezegeni yasiyor bir canli varlik, ormanlar baska bir organ, atmosfer baska bir organ.Erkek ya da disi, kurban ya da savasci veya usta, hepimiz ayniyiz.Ucuncu dikkatin dusunde hakikat tum yalanlari yikmistir bile. Hayattaki tek sey hakikattir, yani gercek siz. O kuvvet sizsiniz. Siz hayatsiniz, hayat ise hakikattir. Bu da sizi ucuncu Toltek ustaligina, ustaca sevmeye ya da niyette ustalasmaya goturur.Kendinize guvenmekte ustalasirsiniz. Bu da sahip oldugunuz gucu idrak etmeniz demektir.O guc niyetin gucudur, hayatin gucu, sevginin gucu. Bunlarin hepsi ayni guctur.Total guc.

Ucuncu dikkatin gucunde, dikkatimiz hayat uzerinde degildir. Hayat biziz, kuvvet biziz, niyet biziz ve niyet dikkati kontrol edendir.Ucuncu dikkatin dusu saf niyet dusudur. Hayat oldugumuzun bilincine variriz, yalnizca bir kavram olarak degil ancak eylem olarak, tam farkindalik olarak. O zaman hakikat gozuyle gorebiliriz.

Kendinize insan dediniz ancak o bir sembol ve bu sembol uzerine koca bir kitap yazabilirsiniz. Sembolleri bir kenara biraktiginizda kendinize dair tum bilgi birikiminizi bir kenara biraktiginizda, kendinizi BEN olarak gormeye baslarsiniz.Ben neysem o'yumdur, neysen o'sundur, farki yaratan, senin sen olmaya dair tam kabulundur.Ne oldugunu kabul ettiginde keyif baslar. Kendinizi aramak zorunda degilsiniz,hic terk etmediniz kendinizi, mukemmeli aramak zorunda degilsiniz, o bir yanilsamadir, hakikati aramak zorunda degilsiniz, hakikat sizsiniz.Tanri hep sizinle, siz her zaman kendinizlesiniz.

Siz bilmeyensiniz. Burada yalnizca bu anda, ruyada olmak icin varsiniz. Olmakla bilmenin hicbir ilgisi yoktur. Olmak anlamakla ilgili degildir. Anlamaniz gerekmez. Ogrenmekle ilgili degildir. Siz ogrendiklerinizi tersine cevirmek icin buradasiniz ta ki bir gun hicbir sey bilmediginizi anlayana kadar; hepsi bu.

Don Miguel Ruiz, Besinci Anlasma, bir toltek bilgelik kitabi.