tasavvuf hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tasavvuf hikayeleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Aralık 2010 Çarşamba

bir kitap var elimde, bugün okumam için gönderilen, sevgili ÖZü buna vesile kılan..İbn-i Arabi'nin Nurlar Risalesi..
aldığımı kitaptan vermeliyim ki demirlensin sözleri kalbimde; diyorki;

Ey benim kıymetli dostum, saf ve temiz, sıcak ve içten dostum, O'nun adını kalbinden dilinden uzaklaştırma, gıdalarına dikkat et, hayvani yağlardan sakın, böyle davranırsan senin için daha iyi olur kuşkusuz. Çok yemekten, oburluktan sakın, aynı şekilde açlıktan da sakın. Dengeli bir mizaç yolunu tut. Çünkü insan yapısında aşırı bir kuruluk olduğu zaman, bu durum uzun hezeyanlara sebep olur. Dolayısıyla dengeni bozan bir etki varid olduğunda ki; istenen budur; o zaman melek tarafından gelen ruhani varidatlar arasındaki farkı, bu varidat geçtikten sonra sende bıraktığı izlenimlere ve etkilere bakarak ayırt et. İçine doğan melek tarafındansa, hemen akabinde onu bir iyilik ve mutluluk duygusu takip eder ve sen hiç bir âlem, üzüntü duymazsın dolayısıyla bu etki sana bir ilim bırakır ve gider, tersi durumda bedeninde bir dengesizlik olur, ayrıca bir elem, bir keder, üzüntü bir hayret ve şaşkınlık duygusu izler ve ardında bir sarsıntı bırakır gider.Öyleyse bundan kendini korumalısın!

Sufi vaktin evladıdır, şimdiki zaman tekrar dönüp gelmez,o kalbini ve kulağını, fuzuli, anlamsız, boş sözlerle doldurup, gönlünü kap eylemez, terkettiği budur yoksa suretler terk edilesi değildir. Bil ki alem/dünya, çokluk üzerindeki Ehadiyetin ezici gücüyle her an yokluk içinde yok olup gitmektedir. Ve esas AŞK gücüyle her an alemin bir benzeri ortaya çıkmaktadır. Çünkü alemin varoluşu onun yokluğunun "an" haline dönüşmesi demektir. O'nun dışındaki her şey fanidir. O'nun senden istediğ şey,  üstünlüğünü ve yüceliğini tasdik etmendir. Sen ruhlar aleminin derinliklerine ulaşmak için indiğin zaman, burayı ve başına gelenleri unuttun, eğer sen O'na dönüp, O'nu ararsan, O'nun izniyle üstünlüğünü hatırlayacaksın ve bunu söyleyeceksin;

Senin Krallığına daha varolmadan önce tanıklık ettim ben
Gözün gördüğü Rablığına, daha nurlar alemindeyken
 Bir tanıklık ki ancak şimdi anlıyorum mahiyetini
Tanıklık anında olmadı hiç bir yanılgı
Sevinç ve sadelik içinde izledim ben tuttuğum yolu
Değildim ben zindana atılmış bir tutuklu...

 
Deneyimleyeceğiniz en güzel şey gizemli olandır.Tüm gerçek sanatın ve bilimin kaynağıdır. Hisse yabancı olan kimse, hayret ve huşu içinde durmayan kimse; ölmüş sayılabilir, gözleri kapalıdır.Yaşamın gizemini anlama arzusu, korkuyla eşlenmiş bile olsa dinin doğuşuna neden olmuştur.İşte bu bilgi bu his gerçek dindarlığın merkezindedir..demiş Albert Einstein..ve gerçek dindarlıkta o yüzden korkunun yerini sevgi, muhabbet alır, çünkü onun gösteriye ihtiyacı yoktur, samimiyetten başka dili de..

27 Kasım 2010 Cumartesi


Şeyh Galip’den; Hüsn-ü Aşk

Hüsn ve Aşk, Muhabbetoğlu kabilelerinde aynı gün doğan biri kız biri erkek iki çocuğun adıdır.Burada Hüsn; güzellik, bir bakıma Tanrı’yı sembolize etmektedir. Aşk ise sâliki, Allaha kavuşmaya çalışan yolcuyu sembolize etmektedir. Bu iki çocuk doğar doğmaz kabile içerisinde adeta beşik kertmesi şeklinde birbirleriyle nişanlanırlar. Çocuklar büyüyünce Mekteb-i Edep adlı okula verilirler. Bu okulda öğretmen, yaşlı Molla-ı Cünun adındaki bir hocadır. Bu sırada çocuklar birbirlerini severler. Fakat kabile içerisinde Hayret adında bir yiğit bulunmaktadır ki bu kişi Hüsn ile Aşk’ın buluşup konuşmalarını engellemektedir. Mana bahçesinin rehberi olan yaşlı Sühan ise-ki Farsça’da söz demektir- görüşüp anlaşmalarına, mektuplaşmalarına yardımcı olur. Hüsn’ün İsmet adında bir dadısı, Aşk’ın Gayret adında bir lalası bulunmaktadır. Aşk, Molla-ı Cünun ve Gayret’in yol göstermesiyle Hüsn’ü babasından ister. Kabilenin büyükleri karar vermek için toplanırlar ancak Aşk’ın isteğini alayla karşılarlar. Hüsn’e kavuşması için ondan zorlu bir sınavı geçmesini isterler. Şöyle ki; bin yıllık gam ülkesini geçip, mumdan bir gemiyle ateş denizini aşar ve binbir başlı ejderhayı öldürürse Aşk ancak kalp diyarındaki Kimya’yı elde edebilecektir.Hüsn’ü ancak o şekilde alabileceğini söylerler kabilenin ileri gelenleri. Aşk bu zorlu ve tehlikeli yolculuğu yapmayı kabul eder ve hemen lalası Gayret ile yola çıkarlar. Çok geçmeden bir kuyuya düşer ve dibi olmayan bu kuyudan Sühan’ın yardımıyla İsm-i Azam yazılı bir ipe tutunmak suretiyle kurtulurlar. Aşk denizini Hüsn’ün Sühan’a gönderdiği uçan bir atla aşar yine Sühan’ın yardımıyla kaleyi ateşe vererek kurtulurlar. Böyle pek çok tehlikeden lalası Gayret ve değişik suret ve kılıklarla geçen Aşk, sonunda Hüsn’ün sarayına varır. Birden Molla-ı Cünun, İsmet ve Hayret ortaya çıkarlar. Sühan işin aslını, maceranın anlamını şöyle açıklar kendine; Aslında Aşk Hüsn’dür, Hüsn de Aşk. Aralarında bir fark yoktur. Sühan Aşk’a “Sen yanlış yolda yürüyüp çabaladın” der. Aşk’ı Hayret’e teslim eder. Onu Hüsn’ün sarayına götürür. Sonunda Aşk Hüsn’e kavuşur.

Kaynak; Evvele Yolculuk; Mahmud Erol Kılıç, 30-31

24 Ağustos 2010 Salı


''Nihayet o İlahi sırdan söz ettiniz: ‘Beni isteyen Beni arar, Beni arayan Beni bulur, Beni bulan Beni sever, Beni seven Bana aşık olur, Bana aşık olana Ben de aşık olurum. Ben aşık olduğumu öldürürüm. Öldürdüğümün diyetini ödemek Bana düşer. Onun karşılığı da bizzat Benim.’ Kuş bunu duyunca dizinizden indi, tüm gücüyle gagasını yere vurdu ve ağzından kan boşandı, oracıkta can verdi.''


bu aşamalar, tasavvufta nefis mertebesi olarak adlandırılan Seyr-u Süluk' un yedi mertebesini anlatmakta..

1. Nefs-i Emmâre (istemek)

2. Nefs-i Levvâme (aramak)

3. Nefs-i Mülhime (bulmak)

4. Nefs-i Mutmainne (sevmek)

5. Nefs-i Râdiyye (aşık olmak)

6. Nefs-i Mardiyye (maşuk olmak)

7. Nefs-i Kamile (ölmek)



*Gezgin; Sadık Yalsızuçanlar

30 Haziran 2010 Çarşamba

dostluk gül olmaktır yaprağı ile de dikeni ile de


Şems anlatır;

Bir derviş hikayesi vardır. Horasandan Anadoluya bir derviş gelir.Amacı kendisine dergah bulmaktır. Sivas yöresinde bir dergahın kapısını vurur.Tak.Tak.Tak... O esnada mürşit sohbettedir talebeleri ile henüz kapı açılmadan, kapıya doğru giden talebesine seslenir. Evlat dur hele. Kapıda bir derviş var, kapıyı vurma şeklinden sesinden belli.. Muradını anladım. Cevabımı vermek için bana bir bardak getirin. Gelen bardağı su ile doldurur mürşit. Öyle doldurmuşturki bir damla konsa bardak taşacak şekildedir. Şimdi bu bardağı gelene sun o anlayacaktır.

Derviş kapıda, talebe suyu dökmeden götürme sancısında. Açar ve bardağı uzatır...Derviş tebessüm eder anlamıştır mesajı. Mesaj şudur;

-Evladım, dergahımız ağzına kadar talebe ile dolu, sana yer yok, seni alırsak yerimiz dardır, taşar, bir talebeye dahi yer kalmayacak kadar doluyuz. Sen var git kendine başka bir kapı bul. Derviş bahçedeki gülden bir yaprak koparır ve bardağın üstüne koyar. O da ne , su taşmamış, bardak dökülmemiştir. Der ki derviş;

-Şimdi bu bardağı hocama götürünüz, o arzumun ifadesini maksadı matlubumu anlar. Bardağın üzerine gül konulmasına rağmen taşmadığını gören mürşit anlamıştır mesajı.

-Derviş; ey üstadım, ey pirim beni dergahına kabul buyur, ben bir gül yaprağıyım, gül dert vermez dert alır, bana destur et al yanına asla taşkınlık yapmam, taşırmam. Hikmet kokundan hizmet suyundan bu fakiri mahrum bırakma.

-Hakiki dost Allah gibi mahrem olmalıdır. Dostun çirkinliklerine, hoşa gitmeyen hallerine tahammül etmeli, hatasından incinmemelidir. Dosttan yüz çevirmemelidir. Çünkü O'da sevgililerin ayıplarından, günahlarından, noksanlarından dolayı onlara yüz çevirmez..

Kaynak: Aşkın Gözyaşları, Tebrizli Şems, biyografik roman, Sinan Yağmur

26 Haziran 2010 Cumartesi

"eyvallah" ne güzel sözdür olan'a olur veren..


Tebrizli Şems anlatır;

İkindi vakti öncesi abdest almak için avluya çıkan şeyh, dervişin tekinden bir ibrik su ister.Derviş getirir.Yere çömelmiş abdest almaya başlayan şeyh, bir yandan da bahçedeki dervişleri gözlemek için sağa sola bakmakla meşguldür. Su döken derviş bakar ki; şeyh elini yıkarken bazı yerleri kurudur;içinden,

-Bir de bize mürşit olacak, doğru dürüst abdest almayı bile beceremiyor diye geçirir. Bakışları alaycı ve suizancıdır.Şeyh kafasını dervişe doğru kaldırır, dervişin bakışlarını yakalar, aklından geçenleri okur.

-Evlat, sen bize yaramazsın.Akşama kalmadan dergahımızı terk et der.

Derviş bin pişmandır ama nafile kovulmuştur artık.Ne ailesi ne de gidecek bir yeri vardır.Deli divane dağ tepe yürür.Yorulmuştur artık.Havada kararmıştır.Yolda bir çoban görür.Allah misafirine verecek ekmeğin var mı deyince, çoban buyur eder ve dervişten olanı biteni dinler.Çoban bu duruma üzülür ve

-şu karşıdaki dağın ardında bir şehir var.Oraya git.İsmi Eyvallah şehridir.Ne alırsan al eyvallah dedikten sonra, ücretsiz bedavadır orda, der.

-nasıl yani para pul istemiyorlar mı?

-eyvallah diyene her şey bedava.

-yalnız Eyvallah şehrinin üç kuralı var.Bunları ihlal edersen şehirden atılırsın.

-nedir bu kurallar?

-bir; kulun işine karışmayacaksın.

-iki; Allahın işine karışmayacaksın.

-üç; asla yalan konuşmayacaksın.

Kolaymış, der derviş, biz bunları dergahta zaten yapıyorduk.

Sabah çekine çekine şehre girer.Önce hamama gider, yıkanır kasaya yanaşır, eyvallah der,sağ elini sol göğsüne koyarak,kasa başındaki hamamcı, eyvallah diye karşılık verir.

-borcum ne diye sorar?

-eyvallah dedinya kardeş, borcun yok der hamamcı.

Derviş sevinir, iyiki dergahtan kovulmuşum, bu şehirde padişahlar gibi yaşarım der.Aradan bir ay geçer, ben bir aile kurmak istiyorum der,derlerki ; eyvallah de, yarın köle pazarı var, orada her milletten güzel kadınlar var, istediğini seç, evlen.

Derviş denileni yapar, evlenir.Aradan bir hafta geçer, çarşıda dolanıyordur, karşıdan biri genç diğeri yaşlı iki bayan gelmektedir.Genç olanın saçları açık, diğer kadın çarşaflıdır.

-şuna bak diye bağırır; örtünmesi gereken açık, örtünse de olur örtünmese de olur yaşlı kadın çarşaflı.Niye böyle açıksın sen diye sorar genç kadına.

-imdaat, zaptiye..zaptiyeler gelir;

-nevardı?

-bu adam kulun işine karıştı.

Derviş karakola götürülür ve on dayak atılır.Acısından çok, kulun hatasını uyardığı için şikayet edilmesine içerlemiştir.Karakolun dış avlusuna çıkar ellerini açar, yüksek sesle;

-Allahım bu nasıl iş?Kullarını uyardım, dayak yedim, ey Rabbim bu nasıl iş derken, sesler duyulur yine

-zaptiyee zaptiye..gelen zaptiyeler;

-ne oldu?

Şu derviş Allahın işine karıştı, tekrar karakol, tekrar dayak, bu sefer adamakıllı canı yanmaktadır, doğru evine gider, yatağa uzanır.Bu sırada kapı çalınır, arkadaşları gelmiştir, derviş karısına, ev de olmadığımı söyle der.

-zaptiyee zaptiye..

-ne vardı?

-eşim yalan konuşmamı istiyor, yalan söylüyor..

Derviş zaptiyelerce şehirden kovulur.Üstü başı toz toprak içindedir, uzaklaşırken şehre doğru bakar.

-eyvallahın ayarını bilmeyen benim gibi eyvah eyvah diye inler..

"Başkalarına güvenenler, herkesin içten olmadığını göreceklerdir; ancak kendileri içten kalırlar. Başkalarından kuşkulananlar,herkesin kendilerine ihanet etmediğini göreceklerdir ancak kendilerine hep ihanet içinde olacaklardır."Tebrizli Şems..

Kaynak; Aşkın Gözyaşları; Tebrizli Şems..Sinan Yağmur