Ben bugün kendimi dinledim, dile geldi, dinledim, söze geldi yazdım, kah ağladım, kah aynadan bana bakana, canacan kalakaldım..
Bana bu yaşamda dost; sen hümanistsin dedi, dost; kalbin açık dedi, dost; insan sevgin çok dedi, dinledim her denileni..
Hani dedimya geçen gün sanırdım ki; insan özdeğeriyle doğmaz, onu bu dünyada elde eder, bu işte benim sanışımdı..Bu dünyaya kimi canlar uyanık, kimi canlarda uyanmak üzere geliyor, uyanık gelenler kendilerinin farkındaysa, yolu tekbaşına yürüyor, ışığını yayıyor, sessizce izini bırakıyor.
Bu dünyaya O'ndan, kendimizi ayrı sandığımız bir zihinle geliyoruz, doğduğumuz andan itibaren zihnimiz; tanımlamalara, kategorilere, etiketlemelere karşı duyarlı, zihin bunlarla uğraşmayı seviyor. Oysa geldiği ZİHİNde tanımlama yok, anlamlandırma yok, koşulsuz bir sevgiyle kabulleniş var ama burası unutup hatırlama yeri..
Eğer zihin kendinin farkında değilse ne oluyor, benim yıllarca yaşadığım şey, kolay manipülasyon oluyor..Herkes kendi özdeğerine sahip ve olanlara dair görüşlere sahip iken ben, çoğunlukla hepsine katılıyor, en sevdiğimi, en kabul gördüğüne inandığımı kendiminmiş gibi yapıyordum, bir yoruma, bir görüşe inanmışsam, onu kendimin sanıyordum. İnandığım o görüş, benim kendi düşüncem oluyordu. Hayatta kime güvenirsem o oluyor, kiminle uzun zaman beraber olsam, ondan etkileniyor, onun gibi konuşuyor ya da davranıyordum. Kısaca buna bu dünyada, en basitinden uyum deniyor, ben nereye gidersem gideyim, hemen oraya uyum sağlıyordum, kafamda kalıplar olmadığı için, kıyaslamalarda yapamıyordum. En koşulsuzundan kabullenişim, en çoğundan insan sevgim, en açığından bir kalbim vardı çünkü..
Bunlara bağlı olarak, kimden etkilensem, onun düşüncesine kapıldım, bu yüzdende çok düşmanlıkla karşılaştım, çok da sevildim. Yanında olduğum insanlar, beni kendilerinden ayrı bilmezlerdi, bukalemun gibi:) uyumlu bir tiptim çünkü, toprağın rengi de olurdum, altının rengi de en çok sevdiğimse; etkilendiğim, düşüncelerine göre şekillendiğim insanların, bana aferim demesi, beni onaylamalarıydı. Yanında olmadığım insanlarsa, bana kızarlardı, birinin arkasında kaldığım, onun etkisinde kaldığım, hep ikinci adam, başkanın adamı olduğum için beni sevmezlerdi. Bu sebeple, hiç kendime ait olmayan olayların içinde kaldım yıllarca, taaki bana dost"sen kimsin" diyene, neyin bana ait olduğunu kendime sorana kadar, kendi özdeğerimi bilene kadar..
Sessizliğin çok derin bir sesi var,dinlendiğinde duyulan, bensizliğin hayati bir değeri var, içinde hakikati barındıran ve bahşedilen yaşamın armağanı, işte o yüzden kendini bilmek sanırım..
Bana bu yaşamda dost; sen hümanistsin dedi, dost; kalbin açık dedi, dost; insan sevgin çok dedi, dinledim her denileni..
Hani dedimya geçen gün sanırdım ki; insan özdeğeriyle doğmaz, onu bu dünyada elde eder, bu işte benim sanışımdı..Bu dünyaya kimi canlar uyanık, kimi canlarda uyanmak üzere geliyor, uyanık gelenler kendilerinin farkındaysa, yolu tekbaşına yürüyor, ışığını yayıyor, sessizce izini bırakıyor.
Bu dünyaya O'ndan, kendimizi ayrı sandığımız bir zihinle geliyoruz, doğduğumuz andan itibaren zihnimiz; tanımlamalara, kategorilere, etiketlemelere karşı duyarlı, zihin bunlarla uğraşmayı seviyor. Oysa geldiği ZİHİNde tanımlama yok, anlamlandırma yok, koşulsuz bir sevgiyle kabulleniş var ama burası unutup hatırlama yeri..
Eğer zihin kendinin farkında değilse ne oluyor, benim yıllarca yaşadığım şey, kolay manipülasyon oluyor..Herkes kendi özdeğerine sahip ve olanlara dair görüşlere sahip iken ben, çoğunlukla hepsine katılıyor, en sevdiğimi, en kabul gördüğüne inandığımı kendiminmiş gibi yapıyordum, bir yoruma, bir görüşe inanmışsam, onu kendimin sanıyordum. İnandığım o görüş, benim kendi düşüncem oluyordu. Hayatta kime güvenirsem o oluyor, kiminle uzun zaman beraber olsam, ondan etkileniyor, onun gibi konuşuyor ya da davranıyordum. Kısaca buna bu dünyada, en basitinden uyum deniyor, ben nereye gidersem gideyim, hemen oraya uyum sağlıyordum, kafamda kalıplar olmadığı için, kıyaslamalarda yapamıyordum. En koşulsuzundan kabullenişim, en çoğundan insan sevgim, en açığından bir kalbim vardı çünkü..
Bunlara bağlı olarak, kimden etkilensem, onun düşüncesine kapıldım, bu yüzdende çok düşmanlıkla karşılaştım, çok da sevildim. Yanında olduğum insanlar, beni kendilerinden ayrı bilmezlerdi, bukalemun gibi:) uyumlu bir tiptim çünkü, toprağın rengi de olurdum, altının rengi de en çok sevdiğimse; etkilendiğim, düşüncelerine göre şekillendiğim insanların, bana aferim demesi, beni onaylamalarıydı. Yanında olmadığım insanlarsa, bana kızarlardı, birinin arkasında kaldığım, onun etkisinde kaldığım, hep ikinci adam, başkanın adamı olduğum için beni sevmezlerdi. Bu sebeple, hiç kendime ait olmayan olayların içinde kaldım yıllarca, taaki bana dost"sen kimsin" diyene, neyin bana ait olduğunu kendime sorana kadar, kendi özdeğerimi bilene kadar..
Sessizliğin çok derin bir sesi var,dinlendiğinde duyulan, bensizliğin hayati bir değeri var, içinde hakikati barındıran ve bahşedilen yaşamın armağanı, işte o yüzden kendini bilmek sanırım..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder