26 Nisan 2010 Pazartesi

Bilinç bir gözlem nesnesi olduğunda yanlış şekilde tanımlanmaya mecburdur, çünkü o dışarıda varsayımsal bir gözlemle anlaşılmaya çalışılmaktadır.Oysa insanlar bilinçlidir, bu inkar edilemez.Esas olarak bilinç senin "öznelliğindir".Bir nesneye indirgenemez ve dışarıda aranamaz.Bunun için sevgiyi yaşamak istiyorsan, önce kendi cennetinden geçmek zorundasın diyor Osho..

Niye yaşıyor insan, bunca hayat gailesi neden?bunca koşturmaca?kendi cennetini bil diye, kendi cennetini bil; bil ki; dışarda herşeyin dönüyor, içeride en içeride de SEN dönüyorsun..bu öyle anlatılamaz, kelimelere dökülemez bişey ki, sadece hissedilebiliyor..bu blog işte o hisleri kelimelere dökme çabası, çünkü hislerin deneyimlerle yakın ilişkisi var. Deneyimliyor, hislerini seziyor ve idrakine katıyorsun kendini.

Bütün iş kendinden yola çıkıp sonra o kendin sandığını bi kenara koyup içinde var olan o bilinç olduğunu bilmek. Bunu bilebilmek için sana verilen bu beden, bu zihin, bu akıl, bu duygular, bu arzular hepsi çok değerli, çünkü yaşamın KENDİN olduğunu bunlarla deneyimliyorsun.Sır nemi? sır bu işte; sen KENDİNden kendini tezahür ettiriyorsun, pozitif ile negatif BİRleşiyor sende, yaşamında dilediğin ne varsa onu yaşıyorsun, "bunu dilemedim ben" dediğin ne varsa, sana ne olmadığını göstermek için var, dilemediğini söyleyen egon, onu yaşayan sen? mümkün mü hem dilemeyip hem de yaşaman?

Kendinden KENDİni çıkar, göreceksin; unutma,SIFIR hiç bir şeydir, BİR herşeydir, sen İKİsin bu dünyada ve aslında iki diye birşey yok, kendinden kendini çıkardığında bunu anlayacaksın.Yolda, yolcuda, avda, avcıda işte bunun için sensin...

22 Nisan 2010 Perşembe

benim sorumlulugum

senin sorumlulugun

O'nun sorumlulugu



sorumlu olduklarimi bilince ve farkedince alanimi, kimsenin alanina dahil olmadan, tukenmeden, tuketmeden kimseyi ve kendimi,ben kimim sorusunu soranin, ben BENim yanitini icten duyunca, yasamin sahibinin de BEN oldugunu bilince, amaan geriye hicbisey bilmeyiversem nolacakki halleri geliverir...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Bundan bir kaç sene önce hastane odasında yatarken, tansiyon 24e çıkmış, kafa binbeşyüz olmuş iken, aa demiştim bu benim başıma nasıl geldi ki? niye hastanedeyim? ölüm bana pek uzaktı, doğal olarak hayatta pek ertelenmiş ve şimdinin içinde de yaşamıyordum, ama birden o deneyimle şimdinin içine çekilmiştim.Benim hastalığım benim için çok önemliyken etrafımda başka hasta olanlar da vardı, doktorlar içinse hastalığım sadece bir dosya numarasıydı, sıkı bir dosya isem, makale de çıkabilirdi..ölümü bilmeden yaşamın anlamını bilmek pek mümkün olmuyor aslında ve yaşamdaki her anın değerli olduğunu da, çünkü o ANları deneyimleyen, gözün ardından bakıp izleyenin varlığını da onca ses içindeyken dışarıda, bilemiyor insan..öyle yatarken bir an kişisel önemlilik öldürür sözünü hatırladım..Bi de geceleri kalp atış sesleri ile tango yapan intörn doktorların, kabuslarımdan uyanırken şevkatle gelip,şuan hastanedesiniz, burdasınız, yanınızdayız sözlerini.Uyanmak mı kabustu yoksa düşlerim mi? bilemedim yine..Herkes kendi deneyimini yaşıyor işte ve her bir deneyim öylesine kıymetli ki..


Küçük bir Zen öyküsünde derki;

Keşiş Zuigan, her güne yüksek sesle kendine, "Efendim oradamısın?", diye sorarak başlardı. Sonrada "evet efendim buradayım" diye cevap verirdi.Sonra "toparlansan iyi olur" derdi.Ve karşılık verirdi, "evet efendim öyle yapacağım".Sonrada "şimdi dikkat et kendini aptal yerine koymalarına izin verme" derdi ve cevaplardı; "hayır efendim izin vermeyeceğim"..bu can uyanıklığı için önemli bir gayret aslında, kendinde olmak, kendin olmak için geliyor bütün deneyimler, her gelen deneyimde onun için çok kıymetli ve eşsiz, olamadın kaçırdınsa, bir sonraki mutlaka gelir:)



Eckhart Tolle "var olmanın gücü" kitabının bir bölümünde der ki; Ölümsüz bir ruh olduğumu biliyorum ya da bu çılgın dünyadan bıkıp usandım, tek isteğim biraz huzur…ama, ancak telefon çalana kadar.Kötü haber.Borsa çöktü; Anlaşma bozuldu;Arabanız çalındı; Kayınvalideniz geldi; Yolculuğunuz iptal edildi; Sözleşme bozuldu; Eşiniz sizi terk etti; Daha fazla para istiyorlar; Bunun sizin hatanız olduğunu söylüyorlar.Aniden endişelenir ve öfkelenirsiniz. Sesiniz sertleşir; “Buna daha fazla dayanamıyorum!” Başkalarını suçlar, onlara saldırır, kendinizi savunur ve haklı çıkarmaya çalışırsınız; Üstelik hepsi otomatik pilota bağlanmış (bir) şekilde olur.Açıkça görüldüğü gibi, şimdi kendiniz için başka bir şey istemediğinizi söylediğiniz halde, huzurdan çok daha önemli olan başka bir şey vardır ve artık “Ölümsüz bir Ruh” olduğunuzu düşünmezsiniz bile.Anlaşma, para, sözleşme, kayıp ya da kayıp tehlikesi (çok) daha önemlidir.Kim için? Az önce sözünü ettiğiniz ölümsüz Ruh için mi? Hayır, Egonuz için. Küçük benliğiniz, geçici olan şeylerde güvenlik veya tatmin aramakta, bulamadığı için de öfkelenmektedir.Eh, en azından şimdilik, gerçekte kim olduğunuzu biliyorsunuz! Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz.Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzursa ve kendinizin gerçekten “Ölümsüz bir Ruh” olduğuna inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız.

Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz.Sonra, uyanıklığınız sayesinde bir cevap gelir.Cevap veren gerçek sizsinizdir (bilinç),olduğunuzu sandığınız kişi değil (küçük ben ya da Ego).Son derece güçlü ve etkili olduğundan, hiçbir durumu ya da insanı düşman olarak görmesine gerek yoktur.Kendinizle ilgili ne kadar sınırlı, ne kadar dar bir Egosal bakış açınız varsa, başkalarının Egosal sınırlarına o denli tepki verirsiniz.Onların “hatalarını” ya da hataları olarak algıladığınız şeyleri, onların kimliği olarak yorumlarsınız.Yani sadece onların Egolarını görür ve dolayısıyla kendi Egonuzu güçlendirirsiniz.Başkalarının Egolarının içinden bakmak yerine, Egonun kendisine bakarsınız.

Peki Egoya bakan kimdir?Sizin Egonuz elbette.Fazlasıyla bilinçsiz insanlar, kendi Egolarını başka insanlardaki yansımalardan deneyimlerler. Başkalarına tepki verdiğiniz şeyin, aslında sizde de olduğunu anladığınızda, kendi Egonuzun farkına varmaya başlarsınız.Bu noktada, başkalarının size yaptığını sandığınız şeyleri başkalarına yaptığınızı da fark edebilirsiniz.O zaman da kendinizi “Kurban” olarak görmekten vaz geçersiniz. Siz Ego değilsiniz.Dolayısıyla kendi Egonuzun farkına varmanız, kim olduğunuzu bildiğiniz anlamına gelmez; Sadece kim olmadığınızı bildiğiniz anlamına gelir.Ama kim olmadığınızı bilmek, gerçekte, kim olduğunuzu bilmek yolundaki en büyük engeli aşmak demektir.

Kimse size kim olduğunuzu söyleyemez.Eğer söylerse, bu başka bir kavram olur ve yine değişemezsiniz.Kimlik, inançsızlığı gerektirir.Aslında, her “İnanç” bir engeldir.Zaten her kimseniz o olduğunuzdan, kim olduğunuzun farkında olmanıza bile gerek yoktur.Ama farkındalık olmadan, gerçek kimliğinizi bu Dünyaya gösteremezsiniz. Gerçek kimliğiniz, ifade edilmemiş bir şekilde olduğu yerde kalır.O zamanda bankada 100 milyon doları varken sokakta dilenen “yoksul bir adam” gibi olursunuz, çünkü onun da sahip olduğu “zenginlik” ifadesini bulmamıştır.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Ölümün avcı olduğu bir dünyada, pişmanlıklar ve kuşkular için zaman bulunmaz sadece karar vermek zamanı vardır,kararın ne olduğu da önemli değildir.Bir savaşçı burada, bu harikulade dünyada, bu harikulade anda bulunmanın sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.Carlos Castaneda..



amatör - erişilmezlik-cc3

izlesene.com