31 Ağustos 2009 Pazartesi

Fotoğraf: http://www.metro.co.uk/news/article.html?Divers_extraordinary_encounter_with_50ft_humpback_whale&in_article_id=722787&in_page_id=34

aynı ÖZün farklı biçimleri..


tek bir ÖZün, belirli bir biçimde dünyaya gelmiş yaşam enerjisi olduğumu hatırlamadan önce, heyecanlı, sıkışık,katı bir tiptim,olana olur vermek nedir bilirdim ama yapmaya gelince beceremezdim.Sivriliklerim çok fazlaydı.


peki ne oldu?


ne olacak sonuçta, yaşamdaki her olanın, aynı özün, tek bir yaşam enerjisinin farklı formları olduğunu anladım. Bir tarafımla pozitifi, iyiyi, güzeli, ışığı taşırken diğer tarafımla negatifi, çirkini, karanlığı taşıyordum, bi tarafım güneşte denizde yüzerken bi tarafım denizin dibinde kumların altındaydı.


aslında tek bir öz vardı, o bu dünyada adına enerji denilen bir formatta, sıkışıyor, gevşiyor, yoğunlaşıyor,sertleşiyor, yumuşuyor ve hep o öz karşıma çeşitli biçimlerde çıkıyordu, beni üzen de, ağlatan da oydu güldüren de sevindiren de..


ve birileri bunu anlatırken ( ustalar, gurular yada kanallık yapanlar) bir kelime ile ifade ediyorlardı.


"Farketmez"..


evet gerçekten farketmiyordu, aldığı biçimler farklı olsa da tek bir öz vardı. Deneyimlerle karşıma çıkıyor, sertleşiyor, ayrışıyor yada buharlaşıyordu..öz aynı ama biçim farklıydı.İşte bu yüzden farketmezdi..


Eskiden diyelimki birinden bir haber bekliyorsam, o haber gelene kadar içim içimi yerdi, meraktan yerimde duramazdım, bir arasa of bir arasaydı, ya başına kötü bişey geldiyseydi?binlerce düşünce içinde kıvranır, beynim tam bir enerji yumağına dönüşür, rahatı ve huzuru taki aranıncaya kadar bulamazdım.

beklenen haber: deneyim

eylemler: beklentilere bağlı olarak gelişen edimler

sonra ne mi olurdu, rahat ve huzur içimden gelmediğinden, elimden kolaylıkla kaçıverirdi, başkalarının kaynaklarına bağlı olduğum için; kendi kaynağımın bilincinde olmadığım için, itme çekme, verme alma, gelgit oyunlarının içinde tabir-i caizse ölüp ölüp dirilirdim.


peki ne değişti?


dün yine bir haber bekliyordum, baktım halime, eski deneyim, kafada kurma ve beklenti ,telaşe potansiyeli yine karşımdaydı. Gün boyu izledim kendimi, telaşa düştüğüm her an, olanı değiştirme, yani olana bakma potansiyelimi gördüm, nereden bakarsam olay bende o tür duyguları uyandırıyordu, şalteri nereye indirirsem oradan görüyordum. Huzuru içinde bilmek, kaynağın kendisine doğrudan bağlanmakla, OLANın aynı özden yaratılan farklı biçimler alan enerjisini artık görüyorum. Sıkışadabiliyor, yumuşayıp gevşeyedebiliyor sadece farketmez demek işte bu bilinci uyandırmaya yetiyor...

30 Ağustos 2009 Pazar

Ben bugün kendimi dinledim, dile geldi, dinledim, söze geldi yazdım, kah ağladım, kah aynadan bana bakana, canacan kalakaldım..


Bana bu yaşamda dost; sen hümanistsin dedi, dost; kalbin açık dedi, dost; insan sevgin çok dedi, dinledim her denileni..

Hani dedimya geçen gün sanırdım ki; insan özdeğeriyle doğmaz, onu bu dünyada elde eder, bu işte benim sanışımdı..Bu dünyaya kimi canlar uyanık, kimi canlarda uyanmak üzere geliyor, uyanık gelenler kendilerinin farkındaysa, yolu tekbaşına yürüyor, ışığını yayıyor, sessizce izini bırakıyor.

Bu dünyaya O'ndan, kendimizi ayrı sandığımız bir zihinle geliyoruz, doğduğumuz andan itibaren zihnimiz; tanımlamalara, kategorilere, etiketlemelere karşı duyarlı, zihin bunlarla uğraşmayı seviyor. Oysa geldiği ZİHİNde tanımlama yok, anlamlandırma yok, koşulsuz bir sevgiyle kabulleniş var ama burası unutup hatırlama yeri..

Eğer zihin kendinin farkında değilse ne oluyor, benim yıllarca yaşadığım şey, kolay manipülasyon oluyor..Herkes kendi özdeğerine sahip ve olanlara dair görüşlere sahip iken ben, çoğunlukla hepsine katılıyor, en sevdiğimi, en kabul gördüğüne inandığımı kendiminmiş gibi yapıyordum, bir yoruma, bir görüşe inanmışsam, onu kendimin sanıyordum. İnandığım o görüş, benim kendi düşüncem oluyordu. Hayatta kime güvenirsem o oluyor, kiminle uzun zaman beraber olsam, ondan etkileniyor, onun gibi konuşuyor ya da davranıyordum. Kısaca buna bu dünyada, en basitinden uyum deniyor, ben nereye gidersem gideyim, hemen oraya uyum sağlıyordum, kafamda kalıplar olmadığı için, kıyaslamalarda yapamıyordum. En koşulsuzundan kabullenişim, en çoğundan insan sevgim, en açığından bir kalbim vardı çünkü..

Bunlara bağlı olarak, kimden etkilensem, onun düşüncesine kapıldım, bu yüzdende çok düşmanlıkla karşılaştım, çok da sevildim. Yanında olduğum insanlar, beni kendilerinden ayrı bilmezlerdi, bukalemun gibi:) uyumlu bir tiptim çünkü, toprağın rengi de olurdum, altının rengi de en çok sevdiğimse; etkilendiğim, düşüncelerine göre şekillendiğim insanların, bana aferim demesi, beni onaylamalarıydı. Yanında olmadığım insanlarsa, bana kızarlardı, birinin arkasında kaldığım, onun etkisinde kaldığım, hep ikinci adam, başkanın adamı olduğum için beni sevmezlerdi. Bu sebeple, hiç kendime ait olmayan olayların içinde kaldım yıllarca, taaki bana dost"sen kimsin" diyene, neyin bana ait olduğunu kendime sorana kadar, kendi özdeğerimi bilene kadar..

Sessizliğin çok derin bir sesi var,dinlendiğinde duyulan, bensizliğin hayati bir değeri var, içinde hakikati barındıran ve bahşedilen yaşamın armağanı, işte o yüzden kendini bilmek sanırım..
sen sadece herşeyin gerçek adını söyle,
hakikat sadece O'nda
ne duyarsan
ne hissedersen
ne istersen
sadece gerçeğin adını söyle
sonsuz düşleyenin
sonsuz düşündesin
sen sadece gerçeğin adını söyle
adı söylenen sana ulaşır
sen sadece O'nun adını söyle
düşleyenin düşünde
sonsuz hakikatsin
aklın olmadan O'nu anlayamaz
kalbin olmadan O'nu hissedemezsin
ama sen ne sadece akılsın
ne de sadece kalp
sonsuz düşleyenle birliğini
aklını kalbinle sardığında
bileceksin..

düş..

Kendimi doğru ifade edemediğimde genellikle bi dolu laf içerisinde boğulup iyice kuyunun dibine girerim, anlatmaya çalıştıkça yorulur ,yok öyle değil dedikçe bu inkârmış gibi görünür ve saklanırım, saklandıkça da korkarım..Korkuyu görünce ona dikkatle bakmak, bi nefes alıp durmak,arkasında saklananın ne oldugunu görmek ise şimdi öylesine keyifli ki..

Şimdi bir şey beni korkutmuşsa, durup, nefes alıp bakıyorum, dün konuşurken dostla, o tanıdık korku yine geldi, eyvah anlaşılmayacağım? yanlış anlaşıldım? nasıl bi çabayla öyle olmadığını anlatıyorum, soluksuz, nefessiz, canhıraş, dur dedi dost, lütfen dur ve lütfen beni bir dinle? Baktımki; ne kendimi dinliyorum o anlarda, ne de dostu? derin bi nefes aldım ve dinledim can kulağıyla, nefes alıp dinlediğimde ve anlatamamanın çaresizliğini reddetmek yerine, kabul ettiğimde, çaresizlik içimden geçip gitti, dilim çözüldü ve olanı anladım ve ifade ettim görünenin öyle olmadığını, dost anladı..yüreğim rahatladı..

Bir Yoginin Otobiyografisini okuyorum, Paramahansa Yogananda'nın otobiyografisi, kendi gurusunun bir anısını anlatıyor kitapta; Gurunun annesi bi keresinde karanlık bir odadaki hayaletin korkunç öyküsüyle onu korkutmaya çalışmış, guru hemen kalkıp karanlık odaya gitmiş, bakmış ama hiç bişey görememiş,annesinin yanına gelmiş ve hayal kırıklığı yaşadığını belirtmiş, annesi de bir daha ona böyle öyküler anlatmamış. Ders: Korkunun yüzüne cesaretle bak, sana sorun olmayacaktır..

Yaşamdaki deneyimler hep kim olduğumuzu anlamamız için geliyor, sanırım söylenecek söz; yapanın, söyleyenin, yazanın, duyanın, konuşanın "ben olmadığını" bilmek, çünkü ben aslında yok; varsaymak aynada görünen eli var sanmak,"tezahür etmiş olanla", "tezahür etmemiş olan" arasındaki ince sırlı aynayı özden görmek, bilmek, anlamak ve dinlemek...

21 Ağustos 2009 Cuma



Döndü halka/ döndü olanca hızıyla/ toprak ki siyah bir halka idi/ ve geceye saklanırdı bazen/tuttu su ile karıştı/ su ki sarı bir halka idi/ rengiyle dalaşırdı bazen/ tuttu toprağı kucakladı/ eğildim suya baktım/ suda kendimi gördüm/ kendimi sen sandım/ sarılmak için atıldım köprüye/ köprüye hıncım yalan imiş/ onu yıkarken suya karışan/ ben oldum

Bir de baktım/ ben ben değilim artık/ sûretim başka bir sûret/ ismim bir başkasının ismi/ gönlüm ne yöne akar/ ben ne yöne/ verdiğin emaneti yitirdim yollarda/ hata ettim/ kusur ettim/ affola...

Elif Şafak; Pinhan.



saklı olan...


"hem görürüm hem görmem; uykudaki göz gibi,

hem gizliyim hem açık, gülsuyundaki koku gibi,

hem duranım hem koşan, üzengideki ayak gibi,

hem suskunum hem söyleyen kitaptaki yazı gibi."


Mevlana


hem herşey hem de hiç bir şey olduğunu anlayan insAN'ın ve aslında mana boyutunda hiç bir şeye de sahip olmayan insAN'ın verebileceği şey nedir?olduğundan başka birşey verebilir mi? yoksa sadece ne olduğunu bilmesi hali aslında bir veriş halimidir?


ey AŞK; içime dolan AŞK ,varlığını bana her AN her baktığımda, gördüklerimle hissettiren AŞK, nasıl bu kadar saklı olabilirsin, tam burnumun dibindesin, her an benimlesin, içime aldığım her nefestesin.. O, bunu nasıl böylesine saklamış? hem herşeyin içinde ve dışında olan hem görünmeyen? NEFES...


19 Ağustos 2009 Çarşamba


çok sevdiğim candostum var, kıymetlidir yeri, yaşamda o, O'na adeta gerçeğin ipiyle baglıdır herAN ve herkes bu GERÇEĞİ bilir sanır.Onun için dürüstlük ve ahlak en temel değerlerden biridir. Onun gerçeği dışında bir gerçeği, ona anlatmanın yolu biraz zordur, hatta anlatmaya kalkılsa bu iş için epey bilgi sahibi olunmalıdır. Gerçeklerini çok da paylaşmaz çünkü onlar bir enerjidir aslında ve soyuttur anlatılamaz da.İnsan ilişkilerinde de bu anlamda sıkıntılı anlar yaşar, o çok güvenilir ve sözüne sadık biridir. Herzaman gerçeği arar ama anlatamaz çünkü onun gördüğü/bildiği "gerçek" başkalarına deli saçması gelebilir..
benim gerçeğimde yukarıdaki fotografta, bagdas kurmus oturan, başında ışıktan bir tacı olan kadın vardır, bu benim gerçeğim, benim doğrumdur ve yaşamda herkesin kendi gerçeklik algılayışı farklıdır. Biz hepimiz, aynı yerde/dünyada yaşıyor olsak da bu gerçeklik algımız sebebiyle, olaylara, durumlara, insanlara, farklı boyutlardan bakıyoruz aslında..
ve asıl iletişim; herkesin kendi gerçeğine baktığı yerde değil, işte bu dünyada gerçekleşiyor ve ne zaman bu dünyada iletişim hem kendimizle hem de diğer insanlarla "ANlama" temelinde gerçekleşiyor, işte o zamAN içime nefesle dolan, ben olan BEN; deneyimine ve seçimlerine bakarak "helal be sana" diyor:)

16 Ağustos 2009 Pazar


sen önce kendini bil,

çünkü cennet senin kendi içindedir...


bu karmamda bugüne kadar yaşadığım tüm deneyimlerin sebebini anladım, seçilmiş sonuçların nasıl sebepler yarattığını gördüm, ve o sebeplerin öğretici gücünü de...ben hep sanırdımki kimse öz değeriyle doğmaz, herkes özdeğerini bu yaşamda öğrenir, belki de hala öyledir ancak özdeğer başkalarının desteğinde ve onayında bulunacak şey değildir..tüm deneyimlerim kendi kaynağımın BENde saklı olduğunu görmem içinmiş..dışarda ara ve bulma, içerde bak ve gör; bunun için dillenmiş:)

14 Ağustos 2009 Cuma

Rüya içinde rüya:)


Bir rüya görüyorum; rüyamda, bilgisayarda bir video izliyorum. Bir sarhoş, gecenin karanlığında, sokakta yürüyor ve avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söylüyor, türlü komik hareketler içinde, bilinçli hal devreden çıkmış.

Video bir arkadaşıma ait, ona yorum yapıyorum, "kendi yalnızlık korkusunu bastırmak için, herkes karanlık bir yerden yalnız başına geçerken kendi sesini işitmek ister, böylece biraz olsun rahatlar" diye yazıyorum..

Sonra uyandım (uyanmasam zaten rüyayı hatırlayamıyorum çoğunlukla) kalktım, bir bardak su içtim, balkona çıktım.Sonra geri yattım.Bi zaman sonra uyumuşum ve bir sarhoşun avazı çıktığı kadar bağırarak şarkı söylemesiyle gözlerimi açtım..

Yine mi aynı rüyaydı??yoo ses sokaktan geliyordu, gecenin sessizliğinde sarhoş bağırıyordu... Rüya içinde rüyaydı herşey...

12 Ağustos 2009 Çarşamba


bu stilize edilmis gunes tamgasi, yani gunesi temsil eden kaya resmi. Bu petroglyph MO 3000 yillarina ait Okuneff Arkeolojik Kulturunun dikili taslari uzerinde bulunmakta. Anlamiysa soyle: bu degil de, bu resmin orjinali; uc daire evrenin uc katmani olan ust, orta ve alt dunyayi, dort sivri ucgen de dunyanin dort tarafini, yilin dort mevsimini, gunun... Devamı dort zamanini, sonsuzlugu, gunes sisteminin heliogarfik, yani yorungesel dairelerden olustugunu temsil etmektedir... ayni zamanda gunesin bu dunyadaki hayat icin cok onemi oldugunu, butun dogadaki durumun bir denge uzerine kurulu oldugunu da temsil etmektedir bu simge..

Bilgiyi veren; Kırgız Khakas olan Timur Davletov..

10 Ağustos 2009 Pazartesi


ne güzelmiş yolun kendinden kendine oldugunu anlamak; ona, buna, şuna bakmak yerine g'özü kendi üstünde tutmak, kendini keşfetmek, o, bu, şu dedilerle vakit geçirip oyalanmak yerine menzili bilmek, birinin söylediği bişeyde varsa kendimdeki yarayı keşfetmek ve kendimi kendimden özgürleştirmek, algılarımdan, inançlarımdan öte bir varlığın BEN olduğunu hissetmek, kaynağın ne bir yer, ne bir insan, ne bir eşya olmadığını, kaynağın sadece BEN olduğunu anlamak, titreşip durmak keyifle ve neşeyle; olan her nefeste...

8 Ağustos 2009 Cumartesi



Bir tepenin başındayız, gözün gördüğü baştan aşağı mavi, gök mavi, deniz mavi, mavi gezegenin içindesin diyor Yaradan, farket, bir gemi yanaşıyor tüm maviliklerin içinden, adı TEN..

Ortaköydeyiz, dost bişeyler anlatıyor kulağım onda, gözüm az ilerdeki adama takılı, elinde, belli ki yiyecek ve giyeceklerini topladığı bir naylon poşet, üstündekiler dökülüyor, yavaşça çöp bidonuna eğildi baktı, ben de ona, o an da çıkan rüzgarın etkisiyle gömleği sıyrıldı, bedeni isilik içinde, öff dedim, bu sıcakta o isilikler ne kaşınıyordur, kendimi ondan ayrı bellediğim zihinsel anlardan biri yine..evdeyim, aldığım ilacın yan etkisi, her yanım isilik, çok kaşınıyor, canım yanıyor, aklıma geliyor ortaköydeki adam, ondan ayrı değilsin, hem herşeysin hem hiçbirşeysin diyor içses :)

6 Ağustos 2009 Perşembe

Castaneda, Maharajji...


Dün dost, Castaneda'daki "erk"in anlami nedir dediydi, güç(power) gibi bişi deil sanırım dediydi, evet demiştim, erk; irade, istenç (will)tir.


Castaneda, derki; sokaktaki adam başkasını gözlerine bakarak, onların gözlerinin içinde kesinlik arar ve buna özgüven der, savaşçı ise, kendi gözlerinde kusursuzluğu arar ve buna alçakgönüllülük der. Sokaktaki adam, arkadaşlarına çengellenmiştir. Savaşçı ise, yalnizca kendine bağlıdır. Özgüven, bir şeyi kesin bir şekilde bilmeyi gerektirir; alçakgönüllülük, kişinin eylemlerinde ve duygularında kusursuzluğu gerektirir.


Eğer yeterince erk varsa, bir kelime, bir cümle, bize edilen bir tek söz yaşamımızı değiştirmeye yeter,yeterince yoksa, o cümleyi farketmeyiz bile. Zihinde düşünceler, bedende de duygular uyanır.


Don Juan, Castaneda'ya, "Dünyayı Durdurmak"tan sözeder. Bu; zihinsel söyleşiyi kesmek demektir. Söyleşi durduğunda, dünya da durur, o zaman özümüzün olağandışı yanları, sözlerimizin bekçiliğinden kurtulmuşçasına su yüzüne çıkar. Sen neysen osun, çünkü kendine, bunun böyle olduğunu söylüyorsun der.
Dün bunları düşünürken, elimde "miracle of love; stories about Neem Karoli Baba" adlı Maharajji'nin yaşamından kesitlerin anlatıldığı bir kitap vardı. Maharajji bir Guru, öyle tatlı ,öyle yumuşak bir enerjisi varki, kitabı okurken size ulaşıyor, çünkü Maharajji aslında sözle konuşmuyor, onun dili kalple, size hiç bir şey söylemesine gerek yok, kalbinize bakıyor ve sizi görüyor.Kitabın 25 sayfasında kalmıştım ve kaldığım yerden devam edeyim derken, karşıma çıkan Castaneda oldu:)


Remember where Castaneda talks about "stopping the world?"Sometimes Maharajji would do things to you and you'd just stoped the world. Sometimes you'd be listening and sometimes not, and then suddenly Maharajji would do something and you'd hang suspended. There was one period in my life when I used to keep whole scrapbooks all about horses. No one else knew about them. And once when my mind was somewhere else, Maharajji turned to me and asked me about horses. My mind just stopped.


ve sabah digiturkte bir dizi, kafamı kaldırıp baktım, alt yazı; Castaneda'ya göre dünya algılarımızdan oluşur, biz nasıl algılıyorsak düşüncelerimizde o yönde şekillenir..

1 Ağustos 2009 Cumartesi






evrenin armağanı..



nasip oldu;



bi dostun bana olan kızgınlığının aslında kendine olan armağanı olduğunu anlamak, ders verdin bana diyen o dosta, estagfurullah demek, onun gözünden kendimin nasıl göründüğünü görmek ve görüneni tüm kusurlarıyla, hatalarıyla sevmek, çünkü düstur; olduğun gibi görünmek yada göründüğün gibi olmak..



nasip oldu;



bi başka dostun, benden çekinmeden birşeyler isteyebileceğini söylediğini duymak, benden isteyebileceklerini söyleyebilecek kadar rahat olduğunu görmek, bu rahatlığın benden kaynaklandığını duymak..



nasip oldu;



bi dostun telefonda, sesindeki sevgiyi ve yanında olduğum her an için, kalbinde uyanan sevinci paylaşmak, anlattıklarını dinlemek, dinlerken onunla sevinmek, seçiminin onu huzurlandırdığını hissetmek..



nasip oldu;



bi dostla, ağlayarak, ruha şifa duaları dinlerken Hz.Yuşa'ya gitmek, yorgo kalesinde rüzgara, bulutlara denize, martılara, seslenip, tamamlandım demek, beşiktaştan ortaköye giderken Hz.Yahya'da tespih çekerken verilen tatlıyı ağız tadıyla paylaşarak yemek, Hz.Emin Süreyya'nın yazdıklarını yüksek sesle paylaşarak okumak ve hiç bir şey bilmediğimi bilmek ve bilmediğimi bilerek gitmek yürümek ve yaşamanın nimetini hissetmek, Meryem Ana kilisesinde mumun yanışını izlemek ve mumun değil ateşin daim olduğunu, mumun, kalıbın geçiciliğini bana anlattığını duymak, dostun içimde saklı kalan bir kilidi açışını önce panikle susturmaya çalışmak sonra açılan kapıdan kendime bakmak, minik bi canın koskocaman ruhundan akıp bana hatırlattıklarını görünce yürek selanik kalmak..



nasip oldu;



bi can dostla sohbet etmek, zamanın sınırlı ANınsa sonsuzluğu içinde, gülmek, keyiflenmek, yuvanın olduğun yer olduğunu bilmek..



nasip oldu;



yoldan gelip, Mevlana ve Şems'e gitmek,Mevlana'nın yanında bi duvara yaslanıp içeri girmek, Şems'in yanında alnı yere yaslayıp ağlamak, yolda üstündeki deri mintanı lime lime olmuş bir meczupun gözlerinin içine bakmak,sabun ve küf kokusunu içime çekmek, "vereceğin bir şey yok mu?" demesini duymak, bi canımdan başka vereceğim bişey yokken, elimi cebime atıp paramı paylaşmak, onun, torbasındaki soğuk fantasını paylaşmak istemesini izlemek, "allah razı olsun" demek, onun da "senden de" demesini duymak ve gözlerimin içine bakarken, görünenin O olduğunu bilmek,O'nun üstünün başının yırtıklığına acıyan yanımdaki Can'a; kimin fakir olduğu bilinmiyor işte, aslında ne kadar zengin demek, ayağa kalktığımız anda Can'ın şortunun, tıpkı O'nun gibi parça parça lime lime olduğunu farketmek, onun utanışını izlemek ve bu duruma kahkahalarla gülmek..



hamdolsun..