30 Nisan 2008 Çarşamba
29 Nisan 2008 Salı
23 Nisan 2008 Çarşamba
nerede tanımıstım seni daha once
Galaksilerin pırıltıları arasında nerelerde oynadık..?
güldük, dans ettik, her anımızı tek tek yarattık ve
maceralarımıza karar verdik, dalalım diye.
Sevgi, sen, sonsuzluk ve ben
korkusuzca, şüphesizce.
Seni nerede tanımıştım daha önce
Seni neredeyken bu denli sevmiştim daha önce..?
Sadece daha dün müydü,
Yoksa asırlarca önce mi
Öptüm, dokundum, sarıldım
ve muhtaç oldum sana öylesine çok…
Şimdi çok farklıysa da yüzün
sen, sen sensin, sadece sen
o hep göz alan ve gümüş gibi parlayan
muhteşem parıltısında dansettiren.
Yaşamıma girergirmez bildim seni,
o sonsuz ebedi gecede
Neresiydi o seni çok sevdiğim daha önce
Nerede incitmiştim seni daha önce..?
Nerede incittim seni o kadar derin- öylesine derin ki
beni tanımadığını söylediğini duyacak kadar…
Ve beni yalnızlığında saklayabileceğini,
beni zorba hükümdarın esaretinden,
ve volkanlar dünyasından azat ettiğini.
Neresiydi o aklımı karanlık uykularla doldurduğum
Nerede kaybettim seni daha önce..?
Yaşamını verdiğin anda mıydı,
hani şu Pharoah kralini kurtarırken?
Yoksa altın ana gemimizin uçup gittiği sırada mıydı
Satürn'un halkalarından?
Ya da anlaşmamızı yaptığımız ve
mor boşluğa doğru sürüklendiğimiz sırada mıydı?
Buluşacağımıza çok emindik de diğer tarafta
Oysa öyle bir yer yok muydu?
Nerede kaybettim seni daha önce
Nereden tanıyorum seni ben..?
Gördüğüm anda bildim yeniden bulduğumu,
o rüyalarımda yer alan binlerce şarkının şarkıcısını
o eskiden bulunduğumuz yerleri anımsatan
zihnimdeki renklerin ressamını
Şimdi çok açık görüyorum ki-o aydınlanan gerçeği
Bütün anlamsız sürüklenmeler geçmişte kalmış
Ve sen dönmüşsün benim birtanem
Asla gitmemiştin ki.
where did we play among galaxies bright
laughing and dancing, creating each night
deciding the course, to then venture on out
love, you, space and I
free from fear, free from doubt
where have I known you before
where have I loved you before
was it just yesterday
or millenia ago
I kissed, touched, held and needed you so
your face is so different
yet you, you're you, just you
still glowing and silvery bright
wondrous dancingly bright
I knew you the moment you entered my room
that infinite eternal night
where have I loved you before
where have I hurt you before
where did I hurt you so deep-so deep
to hear you say you knew me not
when you alone could save me there
and free me from that tyrant's keep
defender of the vulcan worlds
where filled my mind with blackened sleep
where did I lose you before
was it when you gave your life
to save that Pharoah King
or when our golden mothership took flight
far away from Saturn's rings
was it when we made the pact
then drifted into violet space
so certain we would meet the other side
but there was no such place
where did I lose you before
where have I known you before
the moment I saw you I knew
I had found again the singer of a thousand songs
that haunted every dream
the painter of the colors of my mind
reminding me of places we had been
I'm seeing clearer now - the truth unfolds
the past all drifts away
you're back again my dearest friend
You never went away
Chick COREA
21 Nisan 2008 Pazartesi
Şems..Mevlana..Alaaddin..
Hafta sonu televizyonun karsisinda otururken, içime birden Mevlana’ya gitme arzusu dogdu, o sirada televizyonda MTV acikti ve bir rock parcasinin klibi vardi ve bir anda ekranda bir semazen göründü..içim arzusunu sanki ekrana yansitti ve bize yola çikmak kaldi..
Ankara’dan Konya üçbucuk saat sürüyor, ulastigimizda hemen Mevlana müzesine gittik, daha once de gitmistim ama bu kez inanilmaz kalabalikti, biz saat 15.00gibi müzeye girdigimizde, o saate kadar 6 bin ziyaretcinin geldigini, aksama kadar 10 bini bulacagini soyluyordu görevliler, Türkler, Japonlar, İspanyollar, Hollandalilar dunyanin pek cok ulusu, avludan müzeye giriyordu..İlkin bi kenara cekilip, seyrettim bu kalabaligi..ardindan disari çiktik, ama içimde bir his var, biseyler eksik kaldi sanki..avluda biraz dolastiktan sonra saat 17.00 olmustu ve oldukca sakinlesmisti içerisi, yeniden girdik ve bu kez Mevlana’nın karsinda durdum, kalbim nasil carpiyor, basimi biraz kaldirdim, tam tepemde bir sarkaç, altinda durani 9 parçayla gösteren aynali bir sarkaç, sarkacin yan yüzeyleri de dokuz dis bukey camla cevrili, bu nedir diye görevliye sordugumuzda, görevli, bunun semazenler için çok önemli oldugunu, buraya gelen tur rehberlerinin bile bilmedigini ve kimsenin ilgilenmedigini söyleyerek anlatmaya basladi;
Tekbasina dönen bir semazen bunun altinda 9 vechesiyle döner, hem kendini yalniz hissetmez hem enerjisini bu aynalarla arttirir, hem de dönusundeki hatalari ona bakarak duzeltir dedi ve bana dönmemi ve hissetmemi söyledi, ben dönmeye baslarken, görevli soldan döneceksiniz diyordu..Bunu daha önce Hatice’de söylemisti bana, Alev dediydi demisti, bi don demis ve soldan dönmeye basladigimi görünce; Mevleviler de soldan dönermis demisti..)cok etkileyiciydi sanki zaman durdu, ben kendi içime döndüm, etrafta insanlar kayboldu, bir ben vardim bir de benden içeri ve bir de benden disari dokuz vechem..hepimiz BiRimiz olmustuk sanki..
Ayaklarim yerden kesilmis, kalbim kus olmus halde ayrildik, hani bir ferahlama hali, yuruyorum ama sanki kayiyor gibiyim, bi huzur kaplamis icimi ve sonra Mevlana’nin hocasi Sems Tebrizi’nin turbe/camisine gittik, Mevlana Muzesi ne kadar kalabaliksa, burasi da bir o kadar sakin, sessiz ve dingindi, bir sure oturduk karanlikta, turbeye kilitlendi gözlerim ve yaklasip bi kac fotografini cektim, tam cikarken caminin hocasi, sizi foto cekerken gördüm, saatin arkasinda bir yazi vardir, onun fotosunu çekmediniz, cekin dedi, geri içeri girdik ancak fotograf makinesinin pili bitmisti ve cep telefonuyla fotografini cektim, cikarken hocaya bu yazinin anlamini sordum, bunu kimseye söylemeyiz, sizin türbenin fotografini cektiginizi görünce söylemek istedim, yazinin anlamimi dedi gozlerimize bakarak, onu ben söylemeyeyim, yazi kendisini size anlatir…ve ardindan bize, Alaaddin Camiine gitmemizi ve orada Selcululardan kalma çok eski bir minber oldugunu, caminin enerjisinin cok yuksek oldugunu ve bahcesine mutlaka cikmamizi söyledi, bahcesinde Camiinin yapim süresince tahtta olan ve yapimi icin destek veren 8 padisahin türbesi varmis..En son Sultan Alaaddin Keykubat’a nasip olmus camiiyi bitirmek, camiin adi da onun adi olmus.
Alaaddin Camiine gittigimizde ki çok buyuk bi camii ile karsilastik, camii eski yunan/ionya sütunlarina benzeyen ( yere batan sarayindaki sütunlar gibi) sütünlarin uzerinde duruyor, biz hemen mimberin oldugu yere gittik, bir kac fotograf cektim, çok ince bir işçiligin göze carptigi, sanirim ceviz agacindan yapilma etkileyici bir minber..sonra avluya cikmak istedik ancak avlu ziyarete kapatilmisti, kismet diyerek tam cikmak uzereyken caminin hocasini kapida gördük ve camiyi cok sevdigimizi ama avluya cikamadigimizi oysa çok istedigimizi söyledik, hoca; kapattik, niye cikmak istiyorsunuz dedi, biz de Tebriz’in camii hocasinin, görmemizi özellikle istedigini söyledik, referansimiz ise yaradi veee gelin dedi hoca, acayim size kapiyi, çikmak istediginizde de geri kapiyi vurun, kapatacagim arkanizdan dedi..pür telaş ve sevinç içinde avluya ciktik..
Genis, ferah insanin içini huzurla dolduran bir avlu, solda iki tane yapi var, bunlardan birinin içine girdik, sekizgen bir türbe, eskiden içinde kar sulari biriktirilir ve yazin soguk su içilirmis, tuylerim diken diken oldu, ruzgarin çatida yarattigi citirtilar kulagimiza gelirken aniden bir ney sesi duyduk..kulaklarimiza inanamadik ama gerçekten çaliyordu, nerden geliyor, kim caliyor bilemedik, o sesle yine dönmeye basladim..bir sure zaman yine kayboldu..ne kadar kaldigimizi bilmiyorum, sanirim epey kaldik ki; hoca kapiyi acmis bize sesleniyordu, nerdesinizzzz?)) geliyoruz dedigimizde ise Ney sesi de gitmisti..
sevgimle
nil
13 Nisan 2008 Pazar
Yasamdaki en basit şey ne?
Yasamdaki en basit şey nedir?
ve kolaylıkla gözden kaçan, es geçilen..
çünkü her an çok yakin hatta içiçe olunandır; insan bu kadar yakın olanı nasılda kolayca uzaginda arayabiliyor..
bi an geliyor k; tüm meditasyon yapanlar bunu er yada geç yaşıyorlar sanıyorum, çünkü meditasyonla asıl ortaya çıkan bu oluyor ve bu olustugu AN(aslında her AN oluş halinde ama başka kelime bulamadım buraya uygun) Osho’nunda söyledigi gibi yasamin kendisi meditasyon haline geliyor..
Farkındalık!!
Aslında farkindaligin kendine yönelik dikkat oldugunu bilmeden önce, “a ben çok farkında bir insanim, çok duyarliyim, çevreme karsi hep farkinda ve dikkatliyim” derdim..ama ya kendi içime??
Bunu kesfetme de, reiki, sifa calismalari ve bu ögretilerin temelinde yer alan meditasyon oldukça etkili araclar.
Farkindaligi anlayabilmek için de gün içinde dikkatimi kendime, bedenime, duygularima, dusuncelerime yöneltigimde, tek bir söz var içimde fisildayan;
Fark eden kim/ne..
duygular var ki bu aralar pek bi çoğalır oldu, çoğusu bana ait değilmiş gibi geliyor ve izliyorum, düşünceler, bunları durdurma imkanım yok, geliyorlar ve gidiyorlar, bi düşüncenin ardından bi başkası geliyor, izliyorum..
odaklandığım sadece izleyen ki; o saf farkindalik ve o hep ANda, o kadar SAFki her sey degisiyor, o hep aynı..
odak, duygular ya da düsünceler yerine farkindaliga geçtiginde, egonun, kandıran, saplanıp kalan,sahiplenen,beklenti içinde olan, kızan, üzülen, acıyan, acındıran binbir yüzü ortaya çıkıyor..
anahtar sözcük; sanırım hiç bir şey yapmadan olana öylece bakmak:))burada, disardan nasil göründügünüze takilmayin, cunku baskalari bu noktada size; "tepkisiz" ,"ruhsuz" v.b. gibi bir dolu kalip yargisiyla bakabilir, hepimizde var bunlar:))kalip yargilari, duyguyu yada düsünceyi sahipleneni ve tepki vereni biraz uzakta tutup bakmak; zor ama bi o kadar da kolay aslinda, çünkü bunun için yaşamda duygu yada dusunce yoluyla bagli oldugumuz ve karsilastigimiz her insan/olay, bizim bunu yasayabilmemiz için calisiyor,yaşarken, ANda bu farkındalıkla kalindiginda, o çoookk beklenen aydınlanma da gerçekleşiyor, çünkü insan rüyadan uyanıyor..
11 Nisan 2008 Cuma
mevlana'dan
9 Nisan 2008 Çarşamba
Mevlana, ruyadan uyanmayi arzular. Uykudan uyanmayi. Gercek ruyayi arzular. Kendinden gecmeyi. Canlarin birlestigi yildizlara kavusmayi arzular. Donmeye baslar. Seylerin etrafinda, dunyanin etrafinda, yildizlarin etrafinda donmeye baslar. Doner ve kavusur, doner ve kavusur. Cemberlerin cemberinin cemberinde doner.
Donmek, kendine kavusmaktir. Ay'in Dunya'dan koptugu soylenir; Ay onun yorungesinde doner. Dunya'nin Gunes'ten koptugu soylenir. Ney, koptugu yer icin feryat eder, insan koptugu yer icin aglar. Aslindan uzak dusen, vuslat zamanini arar.
Donmek, varlik ve yoklugun dansina donusur. Dolunun bosluga dolup bosalmasina donusur. Sinirlinin sinirsizdan kurtulup tekrar sinirlanip tekrar sinirsizlasmasina donusur. Donmek, niteligin niteliksizligine, sonlunun sonlu olmayana donusudur. Donmek, varolan bir yokluktur. Bir seyin kendinde baska seyi aramasidir. Donmek kacmaktir. Tutsak, ozgur olmak icin kacar, sonlu sonsuz olmak icin kacar. Ne var, tutsak kendinden kacar, kendini bulur. Ozgur, kendinin tutsagidir. Kacak, ozgurluge kacmak zorunda oldugu icin tutsaktir. Tutsak, ozgurluge kacar, kacarken kendine yakalanir. Tutsak, ozgurluge mahkumdur.
Kaynak:Ozcan Yuksek / Sessizce Don / Sayfa 189