27 Şubat 2009 Cuma




tanigin tanikligindan OLAN;yaratan, dusunen, yapan;ruh, zihin, beden...

dersteyim, saat 09.30, konunun içine girmişim tam konsantre anlatiyorum, karsimda isil isil g'ozler, ilgiyle, merakla dinliyorlar,kapi aniden acildi ve bir ogrenci derse daldi, tüm kafalar ona cevrildi ve derse girmek istedigini soyledi, derse baslayali cok olmustu ve bende ara verecegimizi, derse aradan sonra girebilecegini soyledim,sinirlendi, yuzu mimikleri kizginlikla sertleşti ve cikarken kapiyi koca bir gurultuyle carptı?!

tanik izliyordu, ruhum izliyordu,

zihnim, dusuncelere dalmisti;

1.karsimdaki ogrenciler kapi carpildiginda ne dusunuyorlar diye dusunuyordu,
olasiliklar; vay be nasil carpti hocanın suratına kapıyı helal diyebilirlerdi, ayıp ya bu da yapilirmi diyebilirlerdi, zihnim dualitede zıtlarıyla dusunuyordu..
2.ne cevap vermeliyim diye dusunuyordu,gidip kapiyi acip ogrenciye ne demeliydim?sen benim kim oldugumu biliyormusun hoş ve şık bir cevap olabilirmiydi?evet evet egom bu cevaba bir hayli pirim verirdi ve de pek rahatlardi:)ama içimde bir degersizlik duygusu yoktu, çarpanın kendisiyle ilgiliydi bu olay, kapiyi carpmak esittir bana saygisizlik seklinde bir anlam yaratmamistim, tüm bunlari dusunurken, acaba böyle cevabi vermezsem ne olur diye de dusunuyordu zihnim..zihnim hep dusunur zaten:)

bedenim, bedenimde rahattım,bir şaşkınlık vardı sadece, bir de derin nefes aliyordum sessizce..

derste konu anlamlar uzerine yarattigimiz dunyaydi, herkes kendi bakis acisindan olani goruyor ve yorumluyordu, az once bir ogrenci o zaman hocam, dogru ne demişti?dogru herkesin dogrusuydu, tek genel evrensel bir dogru/yanlis yok demistim, onun için herseyi evrensel gerçeklerle açıklamaya çalısan sosyoloji dar alanda kalmisti ve kendine yeni açilimlar ariyordu..Olay tam da bunlar uzerine konusurken olmustu..

özden gulumsuyordu içim, deneyimleri yaratmaktan cok nedenleri yaratıyordum,sonrada tanıklığımla OLANi izliyordum, yapmaktan olmaya dogru bir yoldu bu, OLdugum yere varmak, ne oldugumu bilmek dualitede ne olmadigimi bilmekten geçiyordu..

arada ogrenci geldi, hocam dedi disari cikarken kapi carpti lutfen yanlis anlamayin,isteyerek olmadi, yoo dedim hiç bir sey anlamamistim ki...

26 Şubat 2009 Perşembe

23 Şubat 2009 Pazartesi



tüm dostlarima, sevgimle:)

Bunalıp sıkıldığında
Ve sevecen bir ilgi istediğinde
Ve hiçbir şey, hayır hiçbir şey yolunda gitmediğinde

Gözlerini kapat ve beni düşün
Çok geçmeden orada olacağım
En karanlık gecelerini bile aydınlatmak için

Sadece adımı söyle
Ve nerede olursam olayım, bilirsin
Koşar gelirim, evet gelirim
Seni yeniden görmek için

Kış, ilkbahar, yaz ya da sonbahar
Tek yapman gereken çağırmak
Ve ben orada olacağım, evet olacağım
Senin bir dostun var

Eğer başının tepesindeki gökyüzü
Kararır da bulutlanırsa
Ve o eski kuzey rüzgarı esmeye başlarsa

Sakın kafanı dağıtma
Ve bağır benim adımı
Çok geçmeden kapını çaldığımı duyacaksın

Sadece adımı söyle
Ve nerede olursam olayım, bilirsin
Koşar gelirim, evet gelirim
Seni yeniden görmek için

Kış, ilkbahar, yaz ya da sonbahar
Tek yapman gereken çağırmak
Ve ben orada olacağım, evet olacağım
Senin bir dostun var

Bunu bilmek harika değil mi
Bir dostun var

İnsanlar çok soğuk olabilirler

Seni incitirler, ve terkederler
Ve bırakırsan ruhunu da alırlar
Ama sakın bırakmayasın

Sadece adımı söyle
Ve nerede olursam olayım, bilirsin
Koşar gelirim, evet gelirim
Seni yeniden görmek için

Bilmez misin ki
Kış, ilkbahar, yaz ya da sonbahar
Tek yapman gereken çağırmak
Ve ben orada olacağım, evet olacağım
Senin bir dostun var

Senin bir dostun var şimdi
Bilmek harika değil mi
Bir dostun var

Ralph Nichols “You’ve Got A Friend”(ceviri:Fevziye)

14 Şubat 2009 Cumartesi


resim:alex grey

sen sana yurursun tum yasaminda, yuruyuste "sen" dediginle karsilasir, elini tutar, kalbini gorur "ben" olursun onunla ve yol da yolcu da sensindir aslında, yolcunun yolda elini tutmak armagandir ve o elin izi kalir elinde, kalbindeyse sevginin izi, o izi takip ettiginde hersey de ve herkes de sadece sevgiyi gorursun,iste o zaman yasamin bir armagan olur, gorebildiginde..

12 Şubat 2009 Perşembe

Sali gunu sabah okula gelmis derse girmeden önce, yokluklarından yarattiklari varlıklarını izleyen ve paylaşan iki kalbin, yazisini okuyup, varlıklarina hamdolsun demistim kiii, gelen bir telefonla öyle bir deneyim geldi ki, höö oldum..Ilk aklıma gelen bir arkadasimin geçen hafta soyledigi "nil bir deneyim geliyo" sozu oldu..apartopar eve gittim, annem rahatsızlanmisti ve onu acilen acile kaldirmamiz gerekiyordu..

Bu hastane deneyimi benim 3. deneyimimdi, ilkinde bundan 10 sene önce annem felc gecirmişti ve biz hastane acilinde, tam 20 gun gecirmistik,tek cocuk olmayi secmisim ve bana olesiye bagli(bagimli) bir annem var..2. deneyim ise 2 sene once yine bugünlerdeydi ve annem onkolojide, tetkik için hastanedeydi..

İlkindeki nil ile ikincisindeki nil ve bu sonuncusundaki nil arasinda oyle farklar var ki; insan ömründe bir hayli uzun tam 10 senede farklilasmisim..

Ikinci deneyimde kalbimde sonsuz bir kabul ve teslimiyet kapisi acilmisti, OLAN buydu ve bakalim bu OLANda ben neydim?nasil yasamali yerine niçin yasiyorumdu içimde anlamlanan, orada olmamin bir seçim oldugunu ve annemin hastaligiymis gibi görünenin benim temizlenmem oldugunu anlamistim, itiraz, isyan yerine, tamam simdi onumde bu var, bakalim simdi buna, neymis diye, hep kendime odaklandim, elbette oyuna girip agladim, huzunler çoktu yuregime, korkular basti heryanimi ama her ne zaman bu hal içine girdimse, yüregimde bir ferahlama oldu hemen ertesinde, sanki yüregim kanatlaniyor ve ferahlikla kana kana aciyi emiyor bi de ustune oh cekiyordu, baskasi bu yazdiklarimi okusa nevrotik bir kisilik; aci hazcisi der bu yazdiklarima..

İste simdi de 3. deneyimdeyim, annemle hastanedeyiz, o içerde yatiyor, acinin ve kargasanin tam göbegindeydim, karsimda annesini kaybetmis bir kadin, aci içinde avaz avaz bagiriyor, haykiriyor; gittiiii, neden??? Ne zordu ona ruh ve beden olan annesinin, caninin yaninda oldugunu anlatamamak, bu yasaminda bunu anlamayi seçmemisti, bana ne demek duserdi ki zaten?..Aklimda Mustafa Ulusoy’un ruh ve beden ilişkisini anlattigi ornek var;

Psikiyatr bir hastasina anlatiyordu,masada duran kutusundan bir cift eldiven cikardi ve sag tekini sag eline giydi,eldivenli parmaklarini hareket ettirdi, bardagi eline aldi, bir kalemi tuttu ve yazi yazdi ve kalemi birakti sonra eldiveni, sol eliyle sag elinden cikardi ve masaya birakti, eldiven masanin ustune yigilmisti, sonra yine sag elinin parmaklarini oynatti, bardagi eline aldi, bir kalemi tuttu ve yazi yazdi ve kalemi birakti…

Ve sanki bir perdeden nil’i izliyorum, yüregimdeki o ferahlik, geçmiş deneyimin bilgisi, kalbimde sakli duruyor, baktigim, tanimladigim, içinde kargasa içine dustugum zihnimdeki dusunceler ise sanki bir bulut gibi suzuluyorlar, kalbim ise her an yanimda ve beni dinliyor, o an kafami kaldirip gökyüzüne bakiyorum, aklimda Türkler sadece su içerken gökyuzune bakarlar sozu var:) , gulumsuyorum, yukarida ne varsa asagida da o var.. yagmur yagmis, bulutlarin arasindan gunes, ısıklarini usul usul saliyor..

Yoklugumdan yarattigim varligima, 2 gün once sevgili Tutsak'tan, kendisine ait iki dortluk geldi, onun izniyle o dortlukleri de burada yayinliyorum..kalbin bilgisiyle ona akmis,zaman gecmis bana gelmis ve okumam nasip olmus, ve yine Tutsak’in dedigi gibi, her şey olmasi gerektigi gibi…

sen ve ben

Ben, ben olmak istemiyorum artık.
Ben, sende yok olmayı istiyorum.
Sen bende var olmayı istiyorsan;
İstediğin senin olsun,Ben YOK um!


yeniden yokluk ve varlik

YOKluğumdan VARettim sizi
VARlığımda YOK olasınız diye!
YOKluğumda VAR oldunuz
VARlığımda ise YOK olacaksınız!
İmza: AŞK

sevgimle..

9 Şubat 2009 Pazartesi


resim: alex grey

hayatta herşeyi isteyebilirsin, peşinden gelenleri kabul ettiğin müddetçe...

ne müthiş bir söz bence, zihnimi sessizleştirip boşlukta bir ampül gibi asılmış dururken(bu eylemi zihnim tanımlama ve kategorize etme ihtiyacı içinde ve dilimin kelimeleri ancak bu kadar tarif edebiliyor)farkediyorum ki; bu dünyada seçim yapıyorum, onu değil bunu seçiyorum, seçmediğimi o anda yok ediyorum, zamanım kısıtlı topu topu 70 hadi olmadı 75 sene yaşayacagım ve seçtiklerimin ardından gelenleri de seçtiğim anda, peşin peşin kabul etmekteyim, egom her ne kadar mızmızlansa da, yaa ben bunu istedim ama bunu seçmemiştim, istedigim olurken bu niye peşinden geliyor diye masallar söylemeye başlasa da durum bu..

Başı ve sonunda bir nokta olan yaşam çizgisinde işte onun için sadece AN var, geçmiş gitti, gelecek hiç bilmiyorum, oysa şimdi şu anda buraya yazıyorum, sadece bu an var, parmaklarım harflerin tuşlarının üzerinde kayıyor, zihnimdeki kelimler tek tek canlanıyor ekranın üstünde, yazmayı seçiyorum ve peşin peşin ve ardından gelecekleri kabul ediyorum, farkındalıkla..

yaşamda, nasıl yaşadığım yerine niçin yaşadığıma kayıyor sorduğum sorular, içsel cevabını biliyorum ve dışımda onu yaratıyorum...

8 Şubat 2009 Pazar



ilişkiler ve müzik aletleri:)

Diyelimki bir udunuz var, onu çok seviyorsunuz yeterlimi? aaa canım güzel udum demekle iş bitermi?onunla hemhal olmaktır muradedilen, hergün dokunursunuz, tellerinde gezinir parmak uçlarınız, hangi nokta gevşemiş hangi nokta gergin gözü kapalı bilirsiniz o hemhal içinde,siz çaldıkça o da cevap verir sizin dokunuşlarınıza, bilirsiniz udunuzu, tanırsınız onun tınısını onlarca udun içinden, sevmek hemhal olmaktır, okursunuz onu en derinden, bugünkü ilişkiniz ANdadır onunla, ve her okunan kitap gibi rafa kaldıramazsınız okumanız bittiginde,o yokken de yanınızda onu okumaya devam edersiniz, çünkü müzik aletini okumaktır, sevginin dili, bugün aldığınız udu yarın değiştirmezsiniz, tamam bitti bununla işim diye bırakıvermezsiniz, ne kadar hemhal olursanız sevginin dili, akar sizin parmak uçlarınızdan, udun tellerine ve oradan dinleyenin kalbine ulaşır..

Sanırım insan ilişkileri de tıpkı böyle,sanatçının müzik aletiyle olan ilişkisi çok özel ve birebir ve teketek, bu ilişkinin bir dili var, bugün bir ropörtajını izledim Fazıl Say'ın, saatlerce ama saatlerce piyanosuyla yaşadığı aşkını anlattı, bunun için yalnız olması gerektiğini, ancak kendi yalnızlığında içsel yolculuğa çıkabildigini ve piyanosunun bu yolculuğun ifade edilmesinde bir parça oldugunu söyledi..yolculuk hem kendini hem de piyanosunu okumasıydı ve o okumasını roman yapıyordu besteleriyle, herkes okusun diye...

Tıpkı bir müzik aleti gibi aşk'la üflenen oldugunu bilmek, beni okuyanın da benimle olan hemhalliğini bilmek, tüm ilişkilerimde O'nu görmek aslında..

3 Şubat 2009 Salı



Olmus olan, olacak olan ve oluyor olANa kabulle..

Az once sevgili bi canla konuşurken bunlar aktı, aslında içimde varolan Anda dillendi…

KA-bul..Şimdi de zibidi aklıma, bu geldi:)

KA:Mısırda kutsal tapınak demek, onu bulmak acaba kabulü de beraberinde mi getirir ki?

Akılla değil "Yürek"te kabul,akıl yüregin kabulüne onay verendir yalnızca, sorgusuz, sualsiz, niye sorusunun ardından gelecek tum çünkü’lere kabul,çünkü bu aslında, kendime kabul…

Gecen gün dörtbuçuk saatlik bir yolculuk yaptım, elimde Mustafa Ulusoy’un “Aynalar Koridorunda Aşk” adlı kitabı, bi solukta bitti, orada diyor ki;

İnsan kendinin, hem nesnesi hem de öznesidir, nasıl mı?kendinizi nasıl görüyorsunuz sorusunu sorun o halde,

Yanıt;ben kendimi guzel/iyi/çirkin/kötü görüyorum..

BEN ve KENDİM,özne ve nesne..bugünün insanlık sorununu; narsist benligin kendini asıl ÖZne sanmasıyla ilişkilendirmiş..

Kendini sadece görünen sanmak, aynaya bakan göz oldugunu sanmak, o g’özün ardındakinin tanıklığını unutmak..hatırlamanın herkese nasip olduğu günler dilerim..