19 Nisan 2010 Pazartesi

Bundan bir kaç sene önce hastane odasında yatarken, tansiyon 24e çıkmış, kafa binbeşyüz olmuş iken, aa demiştim bu benim başıma nasıl geldi ki? niye hastanedeyim? ölüm bana pek uzaktı, doğal olarak hayatta pek ertelenmiş ve şimdinin içinde de yaşamıyordum, ama birden o deneyimle şimdinin içine çekilmiştim.Benim hastalığım benim için çok önemliyken etrafımda başka hasta olanlar da vardı, doktorlar içinse hastalığım sadece bir dosya numarasıydı, sıkı bir dosya isem, makale de çıkabilirdi..ölümü bilmeden yaşamın anlamını bilmek pek mümkün olmuyor aslında ve yaşamdaki her anın değerli olduğunu da, çünkü o ANları deneyimleyen, gözün ardından bakıp izleyenin varlığını da onca ses içindeyken dışarıda, bilemiyor insan..öyle yatarken bir an kişisel önemlilik öldürür sözünü hatırladım..Bi de geceleri kalp atış sesleri ile tango yapan intörn doktorların, kabuslarımdan uyanırken şevkatle gelip,şuan hastanedesiniz, burdasınız, yanınızdayız sözlerini.Uyanmak mı kabustu yoksa düşlerim mi? bilemedim yine..Herkes kendi deneyimini yaşıyor işte ve her bir deneyim öylesine kıymetli ki..


Küçük bir Zen öyküsünde derki;

Keşiş Zuigan, her güne yüksek sesle kendine, "Efendim oradamısın?", diye sorarak başlardı. Sonrada "evet efendim buradayım" diye cevap verirdi.Sonra "toparlansan iyi olur" derdi.Ve karşılık verirdi, "evet efendim öyle yapacağım".Sonrada "şimdi dikkat et kendini aptal yerine koymalarına izin verme" derdi ve cevaplardı; "hayır efendim izin vermeyeceğim"..bu can uyanıklığı için önemli bir gayret aslında, kendinde olmak, kendin olmak için geliyor bütün deneyimler, her gelen deneyimde onun için çok kıymetli ve eşsiz, olamadın kaçırdınsa, bir sonraki mutlaka gelir:)



Eckhart Tolle "var olmanın gücü" kitabının bir bölümünde der ki; Ölümsüz bir ruh olduğumu biliyorum ya da bu çılgın dünyadan bıkıp usandım, tek isteğim biraz huzur…ama, ancak telefon çalana kadar.Kötü haber.Borsa çöktü; Anlaşma bozuldu;Arabanız çalındı; Kayınvalideniz geldi; Yolculuğunuz iptal edildi; Sözleşme bozuldu; Eşiniz sizi terk etti; Daha fazla para istiyorlar; Bunun sizin hatanız olduğunu söylüyorlar.Aniden endişelenir ve öfkelenirsiniz. Sesiniz sertleşir; “Buna daha fazla dayanamıyorum!” Başkalarını suçlar, onlara saldırır, kendinizi savunur ve haklı çıkarmaya çalışırsınız; Üstelik hepsi otomatik pilota bağlanmış (bir) şekilde olur.Açıkça görüldüğü gibi, şimdi kendiniz için başka bir şey istemediğinizi söylediğiniz halde, huzurdan çok daha önemli olan başka bir şey vardır ve artık “Ölümsüz bir Ruh” olduğunuzu düşünmezsiniz bile.Anlaşma, para, sözleşme, kayıp ya da kayıp tehlikesi (çok) daha önemlidir.Kim için? Az önce sözünü ettiğiniz ölümsüz Ruh için mi? Hayır, Egonuz için. Küçük benliğiniz, geçici olan şeylerde güvenlik veya tatmin aramakta, bulamadığı için de öfkelenmektedir.Eh, en azından şimdilik, gerçekte kim olduğunuzu biliyorsunuz! Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz.Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzursa ve kendinizin gerçekten “Ölümsüz bir Ruh” olduğuna inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız.

Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz.Sonra, uyanıklığınız sayesinde bir cevap gelir.Cevap veren gerçek sizsinizdir (bilinç),olduğunuzu sandığınız kişi değil (küçük ben ya da Ego).Son derece güçlü ve etkili olduğundan, hiçbir durumu ya da insanı düşman olarak görmesine gerek yoktur.Kendinizle ilgili ne kadar sınırlı, ne kadar dar bir Egosal bakış açınız varsa, başkalarının Egosal sınırlarına o denli tepki verirsiniz.Onların “hatalarını” ya da hataları olarak algıladığınız şeyleri, onların kimliği olarak yorumlarsınız.Yani sadece onların Egolarını görür ve dolayısıyla kendi Egonuzu güçlendirirsiniz.Başkalarının Egolarının içinden bakmak yerine, Egonun kendisine bakarsınız.

Peki Egoya bakan kimdir?Sizin Egonuz elbette.Fazlasıyla bilinçsiz insanlar, kendi Egolarını başka insanlardaki yansımalardan deneyimlerler. Başkalarına tepki verdiğiniz şeyin, aslında sizde de olduğunu anladığınızda, kendi Egonuzun farkına varmaya başlarsınız.Bu noktada, başkalarının size yaptığını sandığınız şeyleri başkalarına yaptığınızı da fark edebilirsiniz.O zaman da kendinizi “Kurban” olarak görmekten vaz geçersiniz. Siz Ego değilsiniz.Dolayısıyla kendi Egonuzun farkına varmanız, kim olduğunuzu bildiğiniz anlamına gelmez; Sadece kim olmadığınızı bildiğiniz anlamına gelir.Ama kim olmadığınızı bilmek, gerçekte, kim olduğunuzu bilmek yolundaki en büyük engeli aşmak demektir.

Kimse size kim olduğunuzu söyleyemez.Eğer söylerse, bu başka bir kavram olur ve yine değişemezsiniz.Kimlik, inançsızlığı gerektirir.Aslında, her “İnanç” bir engeldir.Zaten her kimseniz o olduğunuzdan, kim olduğunuzun farkında olmanıza bile gerek yoktur.Ama farkındalık olmadan, gerçek kimliğinizi bu Dünyaya gösteremezsiniz. Gerçek kimliğiniz, ifade edilmemiş bir şekilde olduğu yerde kalır.O zamanda bankada 100 milyon doları varken sokakta dilenen “yoksul bir adam” gibi olursunuz, çünkü onun da sahip olduğu “zenginlik” ifadesini bulmamıştır.

6 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

Canım Düş,
Sanki çırpınan ruhumu duyar gibisin, karar veremeyen benliğimi, ikiye bölünmüş kendimi......
evet ama anladım ki huzur istiyorum...
o zaman.....
daha çok yaz daha çok konuş, ruhuma ilaç gibi geliyorsun, can yoldaşım:D
sağol.

sufi dedi ki...

Deneyimlerimizin kıymetini anlayana kadar 18 saniye geçiyor.O kısacık zaman aralığında düşünülen ya da kendi kendimize yaptığımız söyleşilerle bir kitap yazılabilir.Bir ay önce bilge öğretmenimiz "cebindeki para tükenmişken oğlun para istedi kredi kartından çektin verdin ay başını nasıl getireceğim diye düşünmezmisin?" dedi.Kendime bir de sufi-Cem'i şahit yapıp "ben hiç yarını düşünmem ve endişe de etmem" dedim."Rahatmısındır?" "Rahatımdır, taşın içindekinin rızkını veren benimkini de verecektir herhalde!" diye bir ahkam defterine imza attım.O gün bugündür karşıma çıkan herkes benden para istiyor.Veriyorum ama verirken endişelendiğimi ve arasıra kişileri düşüncesizlikle suçladığımın sesini yakalıyorum.Bu deneyimimin benim evrene büyüklenmemin karşılığı olduğunu bilmek sanıyorum bana çok şey öğretti.Hala dava peşindeyim gördüğün gibi.Sevgilerimle tontini.

nilüfer dedi ki...

sen de sağol Gugukcum, ayrı değiliz aslında hepimiz yoldayız ve hayatlarımıza dokunuyoruz işte bazı bazı iz bırakıyoruz..neyse vereceğin karar sonuçta senin için hayırlı olan olacaktır, çünkü yanlış karar yok aslında, deneyimlemeyi seçtiğin neyse odur, hayırlısı olsun..

nilüfer dedi ki...

canımsın Sufi, çok zaman öğrenmek için gelen deneyimdir "birşeyi bilmiyosan bilmiyorum de" deneyimi..ne zaman yapabiliyorsun dersen, hatırladığım her an diyeyim, çoğu zamansa bol keseden ötüyorum..:)bu oyunu niye oynuyoruz? hatırlamak için kendimizi ve ne güzelki her an hatırlayacak bir deneyim geliyor..sevgimlee:)

Bella MeriPosa dedi ki...

huzur mu istiyorum? ne güzel soru... bir zaman önce mucizeler kursunu öğrenmeye çalışırken hocamın söylediği ilk cümleyi hatırlattı: "haklı mı olmak istiyorsun mutlu mu?" demişti... hala bazen ne istediğimi bildiğimden emin olamıyorum... ama çok başında olsam da devam... iyi ki yazıyorsunuz... kaybolmuş gibiydim, sizi okumak yolu hatırlattı yeniden sanki... sevgilerimle...

nilüfer dedi ki...

Bella Merilposa, yol kendimize doğru, keşfediyoruz her an ne olduğumuzu,illüzyon dünya ise ne olmadığımızı her an hatırlatıyor, bazen ona inanıyor olmadığımızı olduğumuz şey sanıyoruz, kaybolmuşluk hissi oluyor ve iyiki oluyor, o his ile yolu yeniden buluyoruz,mucizeler kursu inanılmaz bir rehber benim için de; zihnime anlatıyor ve zihnim anlıyor ayrılık illüzyonunu, hoş geldin,çok sevgimle:)