25 Aralık 2009 Cuma


Alma from Rodrigo Blaas on Vimeo.


ya sen dünyanın içinde değilde dünya senin içindeyse?
ya sen bedenin içinde değilsen beden senin içindeyse?
kapsayanın SEN kapsananın sen olduğunu anlamak için
bu oyun, anladığında dünya kafes olmaktan çıkar,
yoksa hapistesindir beden de ve dünya da :)

20 Aralık 2009 Pazar



avatar

çok kolay film önermem, çünkü filmlerin çok özel tercihler olduğunu hissederim ve yapılan yorumların da o tercihlerle çevrili olduğunu düşünürüm..bu durum, aslında çok normaldir.. aynı şey kitaplar içinde geçerlidir, koskoca kitabı okurum ama sadece bir tek cümlenin varlığıdır bana onu okutan ve o cumle ile bir hatırlayış gelir ardından, aynı kitap, bir başkası için birşey ifade etmez çoğu zaman..

avatar..titanic filminin yönetmenine ait, işin aslı titanic filmi beni çok etkilememişti ama yönetmen ondan kazandığı parayı, düşünü sinema perdesine aktarmak için kullanmış sanırım ve ortaya muhteşem bir gösteri çıkmış..sadece gösteri değil hissettiğim, pek çok yaşamları boyunca yaşadıklarını anımsayacak bir giriş kapısı bulmuş ve bizi de o kapıdan sokuyor..

BİR oluşu, o kadar derinden aktarıyor ki..etkilendim işte..özellikle 3 boyutlu olanına fırsatınız olursa gidin, bi armağan verin kendinize:) belki uyurgezerlik, küçücük bir görsel mesajla hatırlayışa dönüşür sizde de..


19 Aralık 2009 Cumartesi

kendimi kullanma klavuzu, dolayısıyla yaşamı, düşünceleri ve duyguları kullanma klavuzu ama en önemlisi kendimi kullanma klavuzu..

bunu en kısa zamanda bitirmeliyim, baktımda basit bir aletin bile kullanma klavuzu var, öylesine karmaşık bir varlığım ki; o halde bana haydi  haydi lazım, karmaşıklığımı basitleştirmem lazım, yani lazım dediysem önşart değil elbette ama iyi olur anlamında..

mademki bana bir kader, alınyazısı yazılmamış ama kaderimi yazmam yazılmış, o zaman hangi düşünceleri seçeceğime özgür irademle karar veriyorum, hangi frekansdaki düşünceleri seçersem, bunu hangi duygularla yaşarım, bir klavuz halinde yazmalıyım ki böylece OLANı kendime hatırlatmalıyım..ancak böylelikle kendi programımın sorumluluğunu da alırım..Ona en yüksek frekansı yükleyebilecek donanımla yaratılmışım, sonuçta kendimi programlayabilecek bir programım:)

hangisini seçersem ne olur, hangi duyguları arşive atıyorum, hangi arşive atılmış duyguları yeniden yeniden yaşıyorum, acilen kendimi kullanma klavuzu yazmalıyım, yazmalıyım ki, kendimi bil'(m)e(li)yim:)

17 Aralık 2009 Perşembe

14 Aralık 2009 Pazartesi



Hangi düşünceyi taşıdığına dikkat et, taşıdığın düşüncenin duygusuna girersin, girdiğin duygu ruhsal belleğine kaydolur..

Düşünce yayıyorsun ama düşünce yaratmıyorsun unutma, AKLIN senin ötende olan birşey oldugunu kabul etmen zor, işte bu yüzden de her düşünceyi kendinin sanıyorsun, sahiplendiğin her düşünce bir süre sonra sana sahip oluyor unutma..

Algıladığın her düşünce senin frekansında, beynin de o düşünceler aracılığıyla  hücrelerini uyarıyor, ne seyrettiğinin, ne dinlediğinin, ne tatdığının, ne dokunduğunun farkında ol, farkında ol ki; düşüncelere takılma, duyguların içine gir ama çıkmasını bil..

ne demiş Mevlana, "kardeşim sen sadece düşünceden ibaretsin"..HATIRLA...

sessizliğin sesini dinliyorsun ruhunla, unutma..

12 Aralık 2009 Cumartesi



fotograf: NePNeP *Zeynep Alpaslan
Zihnin hareketleri daima birşeyleri reddetme veya birşeyleri elde etme üzerine kurulmuştur. Zihnin reddettiği yada sıkı sıkıya tutunduğu şeyler asla kalıcı değildir.Zihniniz gelip geçicilik gerçeğine teslim olduğu zaman, düşüncelerin gidecek yeri kalmaz ve zihin dinginleşir. Bu noktada zihin kendisinin aslında ondan asla ayrılmamış olduğunu gördüğü bir bilinç okyanusuna kavuşur. Gerçek doğanız olan kalıcılık olgusunun siz beş, onbeş, elli ve doksan yaşındayken hep aynı olan, farkındalığın sürekli varoluşu olduğunun bilincine varırsınız. Sizin gerçek kimliğiniz ince, hemen göze çarpmayan, neşe saçan farkındalıktır. Kim olduğunuzu ve daha iyi biri olmak için daha iyi şeyler elde etme girişimlerinizin tümünün büyük bir saçmalık olduğunu anladığınız da müthiş, derinden bir kahkaha atarsınız. Ne rahatlama, bu kahkaha, kendiniz gerçeğinden milyonlarca yıldır gizlenmenizden ve nihayet varolma gerçeğine teslim olmanızın coşkusundan gelir...(gangaji, cebinizdeki elmas, bölüm 22 den bir alıntı)

Böylece "Ben kimim/neyim" sorusu da anlamsızlaşır, bu soruyu sadece O'ndan ayrı olduğunu sanan ve sürekli şüpheler içinde kıvranan zihinden başka birşeyin sormadığını da bilir insan:)

10 Aralık 2009 Perşembe

Dersteyiz, dersin dokunup geçtiği konulardan biri; şiddet, şiddet ile protesto edildiğinde kişi hem kendine hem de itirazın nesnesine yabancılaşır,çünkü şiddete uğrayan genellikle kurban olma duygusunun içine girip, en büyük insani meziyetimiz olan kendine acıma yada genel olarak acıma duygusuna girdiğinde ve şiddete aynı şiddetle yanıt verdiğinde aslında çelişki içine girmektedir...

Ders arasında bir öğrenci aslında bir öğretmen:) ismi Can; geldi yanıma sohbet ediyoruz, hocam dedi, hep olayların dışına çıkmaktan söz ediyorsunuz, taraf olmamaktan ama bilirsiniz taraf olmamakta taraf tutmaktır:)) bilirim dedim, bilmem mi ama orada vurguladığım şey; "tanıklık" ve bu hayat yolunda yeryüzünden geçen CAN yani SEN kendi gözlerinle, yaşam denilen SENin tanığısın aslında ve biz taraf olayım/olmayayım derken tanıklık durumunu kaybediyoruz çoğunlukla dedim, dedi ki; hocam aslında sanırım herşey bir oyun ve oyunun içinde kalınca polarizasyondan çelişkiler görünmüyor, oyunun dışında kalınca da bu kez herşey çelişik hale dönüşüyor;

işte işte bunun için tanıklık önemli, tıpkı rüyadaki gibi, rüyanda aslında rüyanın tanığısındır, "sessiz tanık",tekbaşına bir gözlemci, hani işte bu yüzden kabus görürken en çok ses çıkarmak istersin ama çıkaramazsın, çünkü sadece tanıksındır; yaşamda unuttuğumuz işte bu.. kendinin tanıklığında yeryüzünde herşey çelişmeye başladığında, en özdekinin, saf, tarafsız sonsuz halini farkedersin, çünkü SEN O'sundur:)

9 Aralık 2009 Çarşamba

Hayatta senden daha "iyi" niteliklere sahip biri herzaman çıkar, SENin gibi birisi ise, asla yok, unutma varlığını yargılayacak lüksün yok senin, çünkü en büyük lüksün; varolmak..

radyo günlerimin en sevdiğim sesinden,Rüştü Asyalı'dan Cyrano De Bergerac..


...İstemem! Eksik olsun! İstemem! Eksik olsun! Ama şarkı söylemek, düşlemek, gülmek, yürümek… Tek başına… Özgür olmak… Dünyaya kendi gözlerinle bakmak… Sesini çınlatmak, aklına esince şapkanı yan yatırmak… Bir hiç uğruna kılıcına ya da kalemine sarılmak… Ne ün peşinde olmak, para pul düşünmek, İsteyince Ay’a bile gidebilmek. Başarıyı alnının teriyle elde edebilmek. Demek istediğim asalak bir sarmaşık olma sakın. Varsın boyun olmasın bir söğütünki kadar. Yaprakların bulutlara erişmezse bir zararın mı var?
– Dök içindeki öfkeyi dostum. Ama saklama benden seni sevmediğini. – Sus

5 Aralık 2009 Cumartesi

ömür dediğin,
tadımlık,
doyumluk değil,
doymayı beklersen,
aç kalırsın,
tadını aldığın an,
nefes alırsın..

3 Aralık 2009 Perşembe

sonsuz bir daire; hep bir damlaydım ÖZden, her ne zaman donmuş bir halde kalakalsam, ÖZden candamlamla çarpıştım ve hep damlalığımı hatırladım...


1 Aralık 2009 Salı

duvardaki gölge de SEN; sudaki yansıyan da SEN; aynadaki de SEN; yeterki hatırla aslolanı..unutma ya nefsin seni taşır yada SEN nefsini..:)