9 Eylül 2011 Cuma





‎"Kendinizle bağlantıyı kaybettiğinizde, kendinizi dünyada kaybedersiniz." Eckhart Tolle

8 Ağustos 2011 Pazartesi

müzik niye seni çeker bilir misin?

çünkü O'nun sesini duyarsın,
sana ilk O seslendi,
TEK bir ses
hani annenin karnındayken duyduğun
kalp atışı gibi yakın
düm tek
düm tek
bir kalp atışı
bir nefes verişi
ve
sen her güZele çekilirsin
çünkü sana hep
herşey
O güZeli hatırlatır artık..

22 Haziran 2011 Çarşamba

Uzun zamandır girmiyorum bloga, Sevgili Tutsak'ın uyarısıyla ayarlarıma baktım şimdi kapalı görünüyormuş, bu mesajı görüyorsanız bir haber edin, açık mı kapalı mı olduğunu anlayabileyim..Eyvallah :)

27 Mayıs 2011 Cuma

 
şu suret kafesinin her noktasında O'nun nefesi var, benlik kafesinin ise kat kat çıkılacak merdivenleri, kuş o merdivenleri O'nun nefesi ile uçarak çıkar da sultanın huzurunda sevgiliye HU der, nasiptir olur O isterse..

24 Mayıs 2011 Salı

gel sen geleni tanımlama


Gel sen geleni tanımlama
Geldiğinde sadece izleyiver

Adını koyma, yargılama
Ve dahi sual bile sorma

Çünkü o sana
"ben senim" diye gelir

Ancak Nefes ile dolduğunda
Nefsin geldiği gibi gidiverir,

Gelene sen sadece göz ve kulak ol
Rahman ile rahim o zaman bir olur

fakir düş..

nefesi alıp veren SENsin, tutan da "sen" farket ve sadece SENsin HAYYat...

23 Mayıs 2011 Pazartesi

Hat: NGMasip Hüve'l Hayyu'l Kayyu'm

Aslı yok ne zamanın ne mekanın
Aslı var gönlündeki AŞKın

OL gönlündeki AŞK
Sana var ile yoku bildirir

Sana yokdan gelen varlığın
Varlığındaki yokluğu bildirir

Bildirdiği ne ola dersen
OL dedi oldun ki;

Bil bunu, ne varsın ne yoksun
Makam-ı İlahiden gelen nefessin

O nefesi dudaklarından emdin
Bunu sen kendinde asrı bu zamanda yine bildin

Sen yokluğunu bildikçe, hatırla
Bilmekten murad seyretmek değil

Hissetmektir, OL iste o AN-ı dem
Varlığındaki AŞKı bilirsin

Ne zaman ne mekandadır O
Makamı gönlünde OL-AN hemdemdir O

Dost derki; muradımdın,
Kendinde bildin

Gördün, hissettin, tattın, dokundun
ZamANıdır artık O'nu OKU...

fakir düş...

21 Mayıs 2011 Cumartesi

kalbimde sAnki
bir tekerlek
çok çok hızlı,
dönüyor dönüyor
dönüşünün sesini
kulaklarım duyuyor
HUuuuuu
HUuuuuu
HUuuuuu
susmuyor
durmuyor
HUuuuuu
HUuuuuu
HUuuuuu
yüreğimin orta yeri
HUuuuuu
HUuuuuu
HU.

20 Mayıs 2011 Cuma

Bulutun g'özü..DİNLE...


Şu neyin nasıl şikayet etmekte olduğunu dinle

Onun feryadı ayrılıkların destanı, hikayesidir

Bişnev, dinle…Sana Hakk’ın hitabı geliyormuş gibi dinle. Bu duyuşa işaret etmek için Bişnev diyorum ve söze “be” ile başlıyorum. Zira dinlemek bu mânânın besmelesidir. Ben nasıl söylemeye besmele ile başladıysam, sen de dinleme işine Rahman ve Rahim Allah Teâlâ’yı ve O’nun ismini düşünerek başla. Hatta “be” ile başlayan Cenâb’ı Hakk’ın isimlerini gözeterek, düşünerek beni dinle. Dinle ki; senden ve benden Cenâb’ı Hakk’ın murad ettiği o gevher ortaya çıkıversin. Bâis sırrıyla sana sesleniyorum. Senin derûnundaki mânâ ortaya çıksın, sana bahşedilen, gönderilen özellikleri fark et diye. Hem “be” ile başladım ki; ulvî mânâlardan süfli düşünceler uzaklaşsın, ayrılsın diye. Berr ve Bâri isimlerine sığınarak sana seslendim. Ebrar yağmurlarıyla tüm çirkinlikler gitsin, güzel mânâlara yakın olasın, seni uzak düşürenlerden beri olasın diye. Tüm güzellikleri kendi güzelliğine işaret eder şekilde icad eyleyen Hakk Teâlâ’yı Bediî ismi şerifiyle de sana hatırlatmak istedim. Fâni olan sevdalardan geçip, hevâ-hevesinin fani rüzgârlarına kapılma tehlikesine düşmeden, bâkî olanı daima gözetmen için el-Bâkî ismini bir kez daha nazarına verdim. Can kulağıyla işitmen için Bişnev dedim. Sen ‘Bişnev’ dememi ‘Ya Bâkî’ diye seslenişimi kabul et. Yahut ‘be-‘nin altındaki noktanın işaret ettiği ne kadar esma-ı ilahi varsa hepsiyle sesleniyorum kabul et. Hem böyle tefekkür eylersen ‘be-‘nin berekete de işaret ettiğini görür, söylediklerimin bereketini de elbet bulursun. Bu bereket ve rahmetle kimbilir belki de ‘be-‘nin altındaki nokta şeklini almış, Nur-i Muhammedî’nin sırrını da düşünür tefekkür edersin… (Dinle; Mehmet Fatih)
Ahmed Sacid

Kolay basit midir

Zor güç müdür

Murad edilen

Sadece Olmaktır

Sadece tanımladıklarının

Dışında bir şey

Olduğunu hissetmektir;

Fark etmek,

Ne bir çaba taşır

Ne de hiç çabasızlıktır

Ölmeden önce

Seni sen yapanlardan

Soyunmaktır

Tıpkı adın gibi

Çıplak kalmaktır

İşte O kalanı hissettiğinde

Boşluğu bilirsin

Hiçsindir

Hep Hiçtin…

fakir düş..

18 Mayıs 2011 Çarşamba

ve gördüklerini hissettiğinde; görmediğinden geleni idrak edersin, çünkü O, görebildiklerinde sana kendini, sana seni anlatmaktadır...*fakir düş..:)

herşey ve hiçbirşey

herşey ve hiçbirşey

sadece tek bir titreşim

gönlünün hissedebildiği

O'na dokunan

O OLan

O'nunla OLduğunu

sana hatırlatan
 
fakir düş..:)

17 Mayıs 2011 Salı

Sen bana can de

fotoğraf: Nilüfer Özcan Demir

Sen bana can de

Sen de Olanından

Sen paylaşmasan

Ben de yansırmıydı sanıyorsun

Senin gönlünde olmasa

Benim gönlümde dillenirmiydi sanıyorsun

Sıfatlar olmasaydı farklı farklı

Bilirmiydik ZAT'ın tekliğini

Nece zenginiz görüyormusun

Fakirliğimizdir BİRliğimiz

Aynı ve Tek kapıdan geçerek

Kendimize yürüyoruz

O'nda OLmak muradımız

O'nun gönlümüzde Olduğunu

Birbirimiz de görerek hissediyoruz
 
fakir düş..:)

16 Mayıs 2011 Pazartesi

hep bahar


fotoğraf: Nilüfer Özcan Demir

Hiç şakıdı mı gönlün

Hiç çiçekleri açtımı

Hiç O rayiha sardı mı

Çekip içine ferahladın mı

Senden gelenin

İdrakında mısın

Gönlün

Ne yazı

Ne kışı var

Hep bahar

Hep bahar

Sen baharı bil diye

Yazın da Kışın da

Onda izi var

fakir düş :)

15 Mayıs 2011 Pazar

‎"Gönlümde öyle bir aşk var ki, ben uyurken bile uyanık , Ben gerçi mest olmuşum amma, gönlümdeki her an ayık..."


Mevlana..

14 Mayıs 2011 Cumartesi

OZLUYORUM

"Ben gizli bir hazineydim; bilinmek istedim ve kendimden kendime muhabbet ederek mahlukatı yarattım. Sonra onlara Kendimi tanıttım, onlar da BENi tanıdılar"

BEN BENi çok özledim
AŞK ile AŞK
çok özledim
yandı tenim
söndürdü göz yaşım
çok özledim
özlüyorum
AŞKına talip şu canım
suretin ötesinde
BENde olanı özlüyorum
bir delilik halidir
geçtiğim
çok özlüyorum
BEN BENi
çok özlüyorum
O'ndan gelen
O'nunla gelen
CANımın Sultanı
BENSENDEBENSENBENDESEN
özlüyorum..
*fakir düş..

12 Mayıs 2011 Perşembe

hamuş

HAT: Levent Karaduman "Hiç"


Dile gelen kelimeler köşelidir,

ifade bulmaz,

bulunsa da layıkıyle anlatmaz,

yazılsa dahi gönüle dokunmaz,

Aşk geldiğinde, kalb-i nurdur

Murad olunan Nur-u kalbin bildiğidir

Dil sustuğunda ancak

Kulak duyar o kelimeyi

Hamuş…
 
fakir düş :)

6 Mayıs 2011 Cuma

dünyadaki tüm canlılar arasında

sadece insandır yüzü kızaran

Aşk sana AŞK için gelir

Bu dünyada her nevar ise

AŞKı bil diye gelir

Kolaymı O’na bakarken yanmaman

O ışık ki nuru ile nurlayan

Bilseydin bunu, tazim ederdin bedenini

Baktığında AŞKı görmen için

Yüzünde gözün

Gözünde özün var

Kendini görebilseydin

Göze ne gerek vardı o zaman

Her şeyin bir sebebi

Bir niyeti var

O niyetki akibetindir

*fakir düş :)

5 Mayıs 2011 Perşembe

*Daldım tefekküre

İdrak niyetiyle

Meclis geldi dile

Dost sözüyle

Bistâmi dedi ki;

Ben O’nu istiyor

Anlıyor

Biliyor

Seviyorum derdim

Meğer benden evvel

O beni ister

Anlar

Bilir

Severmiş

Tefekküre dalınca

Akılla idrakten önce

Gönül ile anlayış gelir

AŞK OLmadan

Hepsi yavan gelir

*fakir düş:))

28 Nisan 2011 Perşembe

kac gun oldu yaziyi okuyali, ancak hala etkisi devam ediyor, munir derman yazan, diyorki; sacina bi yaprak dusse hissedersin ancak sacini kessen acimaz, tirnagina sinek konsa hissedersin de keserken acimaz, dusun, bana sorma soylemem nedenini, dusun anla...

23 Nisan 2011 Cumartesi

geçen sene bu zamanlarda bi sabah uyandım ve yakut demeye başladım, sabah yakut akşam yakut, içim yakut dedikçe bir çekim oluyordu, gittik yakut taşlı bir yüzük aldık, sonra bugün bir kitapta okuyorum;
Allah insanın bu dünyaya ait maddi bedenini yaratırken; hava, su, ateş ve toprak kullandı, kalanından da yakut taşını yarattı, hey yarebbim..

5 Nisan 2011 Salı

nasip

Ülkenin birinde bir şehirde okuman önerilen bir kitabı, ülkenin bir başka şehrinde bir kitapçıya girip sorarsın, görevli baskısı yok elimizde der, kısmet der ayrılırsın bankodan ki; otuz saniye geçmeden, görevli arkandan gelir,

İstediğiniz kitap bu muydu?

aa buldunuzmu varmıymış?

Yok hayır, şimdi biri iade etti kitabı?!

Hemen dönüp bakarsın, kitabı o saniyede iade edene, adı Zuhal'miş öğrenirsin, ışıl ışıl bakar gözlerine, bilirsin onu sana yollayanı, vesile olana teşekkür ederken...

30 Mart 2011 Çarşamba

Cennetin Rengi


kalbin yolu, O'na uzanırken, O'nu isterken, senin elini hep tuttugunu hissetmek...

24 Mart 2011 Perşembe

Aslan


*Aslan;

Bir aslanın şöhreti etrafa yayılmış idi. Herkes akın akın o aslanı görmek için bir sene süren zorlu bir yolu göze alır, ne zamanki aslanı görürler, o zaman bir adım dahi atamazlardı. O kimselere ne denirdi ki;

Nihayet siz bu aslanın aşkı ile bu kadar yol teptiniz. Halbuki bu aslanın bir hassasiyeti vardır ki; her kim onun huzurunda cesur olur ve elini ona aşk ile sürerse, o kimseye, zarar gelmez. Eğer bir kimse ondan korkarsa, aslan ona gazap eder ve belki bazılarına da benim hakkımda ettiğin kötü bir nazardır diye kasdeder. Şimdi bu şöyle bir şeydir;

Bir sene yol teptiniz ve aslana yaklaştınız? Bu tereddüt nedendir? Adımınızı ileri atın. Kimse adım atmaya cesaret edemedi. İnsanlar şöyle cevap verdi;

O attığımız adımların cümlesi kolay idi. Adım aslanın gözü önünde atılan adımdır. Hz. Ömer'in imandan kastettiği, aslanın gözü önünde atılan adımdı. O adım nadirdir. Veliler ve seçilmişlerden başkasının işi değildir ve asıl adım da budur. Geri kalan, bu adımın ayak izleridir.

*Fihi Ma Fih( ne varsa içindedir)..Mevlana

23 Mart 2011 Çarşamba

ogrenciligin esasi

İbrahim el-Havvas henüz bir öğrenciyken, bir Mürşid'e teslim olmak istemiş. Bu aziz kişiyi bulmuş ve öğrencisi olmayı taleb etmiş.

Mürşid cevaplamış; henüz hazır değilsin.

Genç adam inatla üsteleyince Mürşid; Tamam sana birşey öğreteceğim. Ben Mekkeye Hacc'a gidiyorum, benimle gel.

Mürid memnuniyetle kabul etmiş.

Şimdi biz yol arkadaşıyız demiş Mürşid ve devam etmiş; birimiz rehber olacak diğeride ona uyacak, rolünü seç.

Rehberliğine uyacağım demiş öğrenci.

Nasıl uyacağını biliyorsa rehber olacağım diye cevaplamış Mürid.

Seyahat başlamış. Bir gece Hicaz çöllerinde dinlenirken yağmur yağmaya başlamış. Mürşid ayağa kalkmış ve öğrencisini korumak için üstüne battaniye örtmüş.

Bunu senin için ben yapmalıydım demiş öğrenci.

Sana bu yaptığıma uymanı emrediyorum diye uyarmış Mürşid.

Gün ışımaya başladığında, öğrenci; yeni bir gün başlıyor, bugün ben rehber olayım sen de öğrenci ol diye teklif etmiş, Mürşid de onaylamış.

Genç adam, ateş yakmak için çalı çırpı toplayacağım demiş.

Mürşid cevaplamış, bunu sen yapmamalısın, ben yapmalıyım.

Genç adam, sana ben çalı çırpı toplayana kadar burada oturmanı emrediyorum deyince, Mürşid'in cevabı şu olmuş;

Bunu yapamazsın çünkü rehberin öğrenciye hizmet etmesi öğrenciliğine uymaz.

Bundan sonra da Mürşid her fırsatta genç adama öğrenciliğin ne manaya geldiğini anlatmış.

Kutsal şehrin kapısında yolları ayrılmış. Bir süre sonra öğrenci, Mürşid'i yeniden gördüğünde gözüne bile bakamamış.

İşte senin burada öğrendiğin, öğrenciliğin esasıdır demiş Mürid.

*İbrahim Şah, Dervişlerin Sırrı.

15 Mart 2011 Salı

anlamak niyetiyle bakmaktır; okumak; yoksa dört ayaklılar da bakmakta aleme...

3 Mart 2011 Perşembe

birisi ben böyle hissediyorum dediğinde

Bu sabah odamda çalışıyorum, biri geldi ve bana

"dün sen bana bişey söyledin ve ben kendimi küçük çocuk gibi hissettim" dedi.:)

gelen ve bana bunu diyen kişi 60 yaşında?!demekki hakikaten akıl yaşta değil başta...
Bu hissinizden ne kadar eminsiniz dedim?

eminim dedi..

peki dedim, benim size böyle hissettirme niyetimden ne kadar eminsiniz?

emin değilim dedi:)
o zaman o hissinize ne kadar güvenebilirsiniz?

ses çıkmadı, bunca yıllık hak hukuk, beni başından savdın, küçük hissettirdin suçlamaları aniden havada kaldı..

çünkü niyetim bu değildi, niyetim benden istenilen şeyi, kişinin kendisinin yapması için yol göstermekti ki ancak bu yolu öğrendiğinde kişi, sorumluluğu alıyor, yoksa onun sorumluluğunu ben aldığımda bu hem bana hem de ona saygısızlık oluyor ve daha asıl önemlisi; O'na saygısızlık oluyor..Çünkü sadece O varken, gölgeler ben ben demeye başladığında herkes O'nu unutuyor..

çıkarken tamam benim için konu aydınlığa kavuştu, ben olanı unuttum diyordu, sen de unut?!bence bir sorun yok ki unutayım dedim, aksine olsaydı unutmak yerine kendime bakmaya devam ederdim, neydi unuttuğum diye..

2 Mart 2011 Çarşamba

ben'lere veda..

Geçen gün "her bir ben'in  BEN olduğunu anlayarak oluyor bir sarmalı tamamlamak ve diğerine geçmek..genişlemeden, katmer katmer gülünü açtırmadan yanlarına doğru, dikeyde boyunu uzatamıyorsun" demiştimya devam edeyim ona;

Dikeyde boyunu uzatma, içinde olunan spirali tamamlayıp yükselme demek.  Her yükseliş de alttaki sen'e veda etme zamanı yani; onun ölme zamanı; ölmeden önce ölmek... 

Peki sen ne'sin/kimsin? rollerim, kimliklerim bizatihi o çemberdeki nefs mertebem ve her veda izleyenin, oyuncuya, muhabbet ve sevgisi  ile oluyor. Çünkü; geride bırakılan "sen" bu vedayı herzaman hakeder;

"sen bensin ancak ben sadece sen değilim" diyerek vedalaşma, BEN'e yaklaşma, üst kata geçebilmektir, bu bir kabuldür, o sen'i kabul ederek içeri almaktır, bütünlenmek ve TAMlamaktır, dışarıda sana seni göstermek ve kabul için bekleyeni davet edip içeri, o hali içeride bütünlemektir. Sen rıza gösterdikçe açılır kapılar sana muhabbetle, AŞKla..

28 Şubat 2011 Pazartesi

Sufi zamanın çocuğudur, bunu bildiği için, bir hafta öncesine gitmek/yaşamak bile ona ayıptır..

19 Şubat 2011 Cumartesi

Âşktır benim dinim ve imanım

Bugüne kadar benimle aynı evde oturan

can dostumu görmezden gelmişim

dinimin olmadığı şu anda

O'nun dinine tabiyim

ve artık kalbim

bütün suretleri kabul eder oldu

ve artık kalbim

bütün suretleri kabul eder oldu

ceylanlara otlak

rahiplere manastır

putlara tapınak

hacılara kâbe

Tevrât'ın levhaları

Kur'an'ın sayfaları

Âşk dinin yolundan gidiyorum şimdi ben

ne tarafa yönelirse aşk kervanı

Âşktır benim dinim ve imanım

Âşktır benim dinim ve imanım



Ibn'ûl Arabî

12 Şubat 2011 Cumartesi

hamd..

hani oyun hani rüya diyoruzya bu dünya deneyimine, bu bir çocuk oyunu değil, çemberdeki oyuncular çoook kıymetli, çünkü onlarla yaşanan deneyimlerle, her birinin BEN olduğunu anlayarak oluyor bir sarmalı tamamlamak ve diğerine geçmek..genişlemeden, katmer katmer gülünü açtırmadan yanlarına doğru, dikeyde boyunu uzatamıyorsun, hayatıma giren tüm canlara şükran dolu kalbim, varlıklarına hamdeder yüreğim, dilim ve yola devam ederim...

9 Şubat 2011 Çarşamba

Hakikate uyanmak..

Düşüncelerinin hakikatle çatıştığını farkettiğinde, duygularınla ona kancalanmaktan vazgeçersin..Bu illaki vazgeçeceğim diye olmaz, kendiliğinden olur, kayıtsız kalırsın bir an da. Kayıtsız kalmak nedir; kayıt tutmazsın artık, akar gidersin, suya düşer yosun tutarsın, yel vurur ıslık çalarsın, herşey olması gerektiği gibidir, sen kendini böylece TAM(am)larsın, herşey sana bunun için gelir.

Düşüncelerine soracağın dört soru var;

1.Doğru mu?eminmisin?
2.kesinmi?
3.bu düşünce geldiğinde tepkilerin ne?
4.bu düşünce olmasa sen nasıl bir insan olurdun?

Byron Katie'nin "gerçeğe uyanmak" adını verdiği bir çalışma bu..Hakikate uyanman içindir bu yolculuk, ve sana türlü yollarla gelir, yaşadığın dibe vuruşlar da bunun içindir, başarısızlıklar da..çünkü bu dünya da "aslolan" dingin ve sessiz kalabildiğinde sana açılır. Zihin bu düşüncelere verdiği  negatif tepkilerden arındığında öğrenir ki; kendini mutlu kılan, teskin eden, korkutan, nefret ettiren hep o dur ve zihin bu yolla kendini gözlediğinde ve ortaya döktüğünde, aniden "mutlak anlayış" içine akar.O'ndan hiç ayrılmamıştır..

Ayrı olduğunu sandığın zamanlarda O'ndan ayrı değilsin, bir sözle, bir kitapla, bir insanla, sessizlikte seslenmektedir O, sen kendini bildiğinde, O, mutlak anlayış içine akar ve O'nu bilirsin..

5 Şubat 2011 Cumartesi

YAŞAMI KULLANMA KILAVUZU

1. Size bir vücut verilecektir. Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.

2. Dersler öğreneceksiniz. Yeryüzünde Yaşamak isimli tam zamanlı bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen'dir.

3. Hatalar yoktur yalnızca dersler vardır. Büyümek bir deneyim sürecidir .Başarı kadar yenilgiler de bu sürecin bir parçasıdır.

4. Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir. Bu ders ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz.

5. Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar. Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.

6. Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız. Bilgelik egzersizdir. Bir şeyin bir parçası hiç bir şeyin bir çoğundan daha iyidir.

7. Buradan daha iyi bir orası yoktur. Orası dediğiniz yer burası olduğu zaman gene buraya kıyasla daha iyiymiş gibi görünen bir orası olacaktır.

8. Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar. Diğer bir kişinin bir yönü sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.

9. Yaşamınız size bağlıdır. Yaşam size tuvali sunar resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın yoksa başkası sahip çıkacaktır.

10. Daima ne isterseniz onu alırsınız bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur yalnızca öğrenciler vardır.

11. Doğru ya da yanlış yoktur ama sonuçlar vardır. Ahlaki yaklaşımların faydası olmaz. Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.

12. Cevaplar kendi içinizdedir. Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça Ruhun Yasalarının yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegane şey bakmak dinlemek ve güvenmektir.

13. Tüm bunları unutacaksınız.

14. Ne zaman arzu ederseniz hatırlayabilirsiniz.

*Cherie Carter-Scott; Life is a Game These are the Rules adlı kitabından alıntılanmış..

31 Ocak 2011 Pazartesi

denge..

bir tohumu; az su kurutur,çok su çürütür; gönlümün genişliğinde, ruhumun gezginliğinde yolcu olduğumu bilmek, dengedir derim:)

19 Ocak 2011 Çarşamba

Güzel aşk cevrimizi
Çekemezsin demedim mi
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi

Bak şu aşkın haline
Ne gelse söyler diline
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi

Aşıklar harabat olur
Hak yanında hürmet bulur
Muhabbet baldan tatl’olur
Doyamazsın demedim mi

Girelim Ali serine
Çıkalım meydan yerine
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi

Pir Sultan’ım der Şah’ımız
Hakk’a ulaşır rahımız
On’ki imam katarımız
Uyamazsın demedim mi

*Pir Sultan Abdal

15 Ocak 2011 Cumartesi

bir dilek tut..

Bir kitapçıdayız, üst kata çıkıyoruz, bir kaç kitap var aklımızda, raflara bakıyoruz bulamıyoruz, onun yerine bir başka kitabı açıyorum, içim "al da bak" diyor, kitapçıda çocuk reyonunda masa ve sandalyeler var, oraya gidiyoruz,oturuyoruz, epey yaşlı aksakallı bir dede geliyor, masada çantası varmış almak üzere, yok diyoruz almayın buyrun beraber oturalım, hocaymış, Mardinliymiş, 18 yaşından beri eğitimdeymiş, Kur'an dersi veriyormuş, oraya da bir öğrencisi için gelmiş, o gelene kadar sohbet ediyoruz, sonuncu olmayı göze almaktır diyor hayat, Hz.Muhammed'den bahsediyor; Ben son peygamberim, ilmin şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır diyor, Niyet kalpdedir diyor, O AŞK ile yanar ve önüne gelir, seninle konuşur her zaman, en derinden en sessiz diyor, sohbete arada başkaları gelip, kulak misafiri oluyorlar, birinin elinde bir çocuk kitabı, belli ki; rastgele seçmiş ve seçtiği o çocuk kitabını gerisin geri rafa koyuyor, kulağı bizdeyken, bi an için kitabın adına kayıyor gözlerim; "Bir Dilek Tut", O konuşuyor her daim öyle sessiz öyle derin..

14 Ocak 2011 Cuma

asıl kaynaktaki hal..

herşey asıl kaynaktaki haline dönmede, dönüşmede sıradan zihnin, algılarıyla anlamlarıyla kirlettiği saf zihin haline..orada o kadar yakınki ama perdeden göremiyoruz oysa algılarımızla kirlenen her şey ilk kaynaktaki haliyle tertemiz duruyor orada..bir kitapta okumuştum oradan örnekle vereyim, hatırımda kaldığı kadarıyla elbette, su ve buz düşünün, "kendini önemseme" nefsin bir özelliği, ancak sanmayayım ki; bu, kaynakta ilki saf haliyle yoktu, vardı, var, hala; duru, saf, berrak haliyle duruyor, su gibi oysa burada dünyada o, buz tutmuş halde, kaynaktaki halini, araya sıradan zihnin algıları girdiği için aslolan özünü göremiyoruz ,o buzlu haliyle  biliyoruz ve o buz hali o kadar sıradan ki; başka bir şey de düşünemiyoruz ve bu dünyada oyun her seferinde, yeniden yeniden aslolan kaynağa geri dönmece...:)

Ustam'a

ÖZÜM
iki gÖZÜM
USTAM
DOSTum
minnettarım
çocukluk ışığım
bilmeden bildiğim
hep sana doğruymuş
gelişlerim gidişlerim
edişlerim eyleyişlerim
çabalayışlarım
çabayı bırakışlarım
bu dünyada her kim
USTAMdan bana
bir söz olup aktaransa
bir göz olup baktıransa
bir sessizlik olup susturansa
minnettarım O'ndan gelen
herşeye ve herkese
hamdolsun duyurana
baktırana
susturana...
O'ndan gelir  hep
DOST gelir DOSTtan gelir
meğer hiç gitmemişki...

11 Ocak 2011 Salı

ben BENi en çok içime bakarak tanıdım, BEN hiç konuşmadan ben sandıklarımın ben olmadığını anlattı, korkularımla arkadaş oldum, anlatmaya çalışırken kendimi en çok anlatamadıklarımda anlamayı öğrendim, sevmeyi öğrendim sevdiklerimden yansıyan BENim sevgimden, her evetimin bir seçim, her seçimimin bir yol başlangıcı olduğunu öğrendim, her evet ile gelen kabul aslında neyi kabul ettiğimi öğretti bana, korkularımı kabul ettikçe onlarla önüme gelen seçimlerin yerini aldı sevgi, alışkanlık olarak yapmayı öğrendiklerimi bıraktığımda onların bana özgürlüğü öğrettiğini anladım, ben bana nereden bakıyorsam, bana oradan bakıldığını öğrendim, her baktığım yerin kendime değer olduğunu öğrendim, içimde neler olduğuydu dışımda deneyimle gelenler, ben içime bakmayı öğrendikçe bildim tanıdım BENi, her içime bakışta BEN olmayanları gördükçe BENe dair şevkat sardı beni, O'ndan gayri bişey kalmayana kadardı bu yolculuk, g'özüm üstündeydi tam kalbimin ve iki kaşım arasındaydı gören, hocamdı ,ustamdı o benim, ben BENi onunla bildim ve ben yürüdüm hep bana doğru..

7 Ocak 2011 Cuma

Bu yaşam aslında ölüme hazırlanmak için olabilir mi?


Bugün tontininin yazdıklarını okurken birden bire bu his geldi, sonra pencereden dışarı bakıyordum, hemen karşımızdaki, kışın etkisiyle yapraklarını dökmüş ağacın dalları arasında bir suret belirdi gözüm önünde, ince uzun yüzlü gri açık gözlü bir suret, bana bakıyor gibi oldu, görür gibiydim ama yoktu, bilinene inanmak boştu bu dünyada, aslolan bilinmeyene inanmaktı, bilinmeyen..

Bu yaşamda o bilinmeyene hazırlanmak için bir ara dönem; zihnin içinden geçtiği bir dolu algı boyutu var, her biri içindeyken çok gerçek, o boyutları görebilmek için; içimde neler oluyor demek ve izlemek verilen cevabı yeterli, hangi algıdan baktığını böylece bilebilir insan ve ölüme hazırlanmak bu algıları bilmek ve her birini adım adım geçmek, sanki her biri birer kapı, hangi kapıda takılı kalırsa zihin, ölüm anında onu da yanında götürüyor.Yol O’na doğru ve bu bilinmezlik içinde O’nunla olduğunu BİR olduğunu da bilemeyecek zihin ancak yol için hazırlanacak tek bir zaman mekan var o da ŞİMDİ, kıymetini bilmeli..

4 Ocak 2011 Salı

Dünkü yazım, mutluluk hissetmekle bitmişti, bugün kaldığım yerden devam edeyim, mutluluğu hissetmenin ardında özgürlük var. Sevginin armağanı olan alışkanlıklara ve bağımlılıklara bağlanan zihnin özgürlüğü, ancak o alışkanlıkları bıraktığında mümkün, bu tamamen içsel özgürlük.

Bunun için bir yol, yeni alışkanlıklar edinip sonra onları bırakma deneyimi. Zihin kabul, onay ve de teşvik için kendini parçalara ayırıp, yeni varoluşlar(kimlikler) yaratıyor ve bunları deneyimle sabitliyor.İşte o deneyimler esnasında, zihnin o haline verilen içsel onay, kabul ancak zihni gözlemleyerek mümkün ve o zaman, zihnin, dışsal kabul için yarattığı bu parçalanma deneyimi, içsel bütünleşmeye dönüşüyor. Armağanı ise; özgürlükle gelen, O'ndan hiç ayrı olmadığının bilgisi,  AŞK ve ŞEVKAT...

3 Ocak 2011 Pazartesi

elma, yarımlık, HAYAT..

Malum bu dünya bir düş, bir hayal, ortak bir rüya, bazen bazı anlarda bu ortak rüya içinde kaosa düşme algısı yükseliyor, zihnim onu görüyorsa etrafıma da bunu örüyor elbette, dikkatle bakıyorum acının geldiği anlara, samimiyetle içimde neler olduğunu izliyorum; acı da kaos gibi bir yanılsama, ardında ayrılık var.

Bir ayrılıkla aslında sevginin armağanı olan alışkanlık ve bağımlılıklarından ayrıldığımı görüyorum ve bu zihnime acı veriyor, basit bir şey, örneğin hastanede iki gece koltuk üstünde uyuduğumda, sıcak yatağımdan, yumuşak yastığımdan ayrı düşüyorum:), burada belki de görülebilecek tek bir şey var; o da "hayatın süreksiz oluşu", değişmeyen şeyin bu süreksizlik olduğunu hissettiğimde, yaşamda güvenilebilir tek şeyin de bu olduğunu idrak ediyorum..

O zaman kalp ikiye bölünüp durduğunda, o ikinin aslında tek ve tam olduğunu hissetmektir yaşamak; bir elmanın iki yarısı da olsa aslında o yarımlar hep elmanın kendisidir.. algısaldır yarımlıklar, TAMdır öz(yani HAYAT) ve bu hep mutluluk verir hissettiğinde..