30 Haziran 2010 Çarşamba


kaç gündür içim sessiz, hamuş, dışımda mutlak bir sessizlik yakalayamadığım için ki; o ancak ölünce zannımca, rolümü oynuyor ve oynayanı izliyorum..

kabul edilişlerimi, reddedilişlerimi, sözlerimin beğenilişini, sözlerimin hoşa gitmeyişlerini, kendi aklım ile yorumlayıp; kah hayıflanıyorum oyuna, sitemkar dolaşıp sonrada hoffflar çekiyorum kah halime gülüyor ve boşveer diyorum, taşıyorum, duruluyorum, sakinleşip,  izliyorum..öte tarafa gidip de geri dönmüşlüğüm var, ölmeden önce ölmüşlüğüm de var, aşkın acısının şarabını içip, oh bal şerbet demişliğim de çok bu hayatta ve "kıymeti" yine de bunlara rağmen unutmuşluğum da çok.. neyse, bugün kendime gideyim bir hediye alayım dedim, paşabahçeden bir kupa aldım.. hediyemi? diye sordu kasiyer, evet lütfen dedim..kupa, kutuya kondu, paketlendi, eve geldim açtım paketi, kutunun üstündeki yazı..

hayat en güzel hediye..öyle ya bu hayat, bize verildi, aşk ile aşkta kalalım diye..hatırlatıcılar her yerde..

dostluk gül olmaktır yaprağı ile de dikeni ile de


Şems anlatır;

Bir derviş hikayesi vardır. Horasandan Anadoluya bir derviş gelir.Amacı kendisine dergah bulmaktır. Sivas yöresinde bir dergahın kapısını vurur.Tak.Tak.Tak... O esnada mürşit sohbettedir talebeleri ile henüz kapı açılmadan, kapıya doğru giden talebesine seslenir. Evlat dur hele. Kapıda bir derviş var, kapıyı vurma şeklinden sesinden belli.. Muradını anladım. Cevabımı vermek için bana bir bardak getirin. Gelen bardağı su ile doldurur mürşit. Öyle doldurmuşturki bir damla konsa bardak taşacak şekildedir. Şimdi bu bardağı gelene sun o anlayacaktır.

Derviş kapıda, talebe suyu dökmeden götürme sancısında. Açar ve bardağı uzatır...Derviş tebessüm eder anlamıştır mesajı. Mesaj şudur;

-Evladım, dergahımız ağzına kadar talebe ile dolu, sana yer yok, seni alırsak yerimiz dardır, taşar, bir talebeye dahi yer kalmayacak kadar doluyuz. Sen var git kendine başka bir kapı bul. Derviş bahçedeki gülden bir yaprak koparır ve bardağın üstüne koyar. O da ne , su taşmamış, bardak dökülmemiştir. Der ki derviş;

-Şimdi bu bardağı hocama götürünüz, o arzumun ifadesini maksadı matlubumu anlar. Bardağın üzerine gül konulmasına rağmen taşmadığını gören mürşit anlamıştır mesajı.

-Derviş; ey üstadım, ey pirim beni dergahına kabul buyur, ben bir gül yaprağıyım, gül dert vermez dert alır, bana destur et al yanına asla taşkınlık yapmam, taşırmam. Hikmet kokundan hizmet suyundan bu fakiri mahrum bırakma.

-Hakiki dost Allah gibi mahrem olmalıdır. Dostun çirkinliklerine, hoşa gitmeyen hallerine tahammül etmeli, hatasından incinmemelidir. Dosttan yüz çevirmemelidir. Çünkü O'da sevgililerin ayıplarından, günahlarından, noksanlarından dolayı onlara yüz çevirmez..

Kaynak: Aşkın Gözyaşları, Tebrizli Şems, biyografik roman, Sinan Yağmur

28 Haziran 2010 Pazartesi


derlerki;

büyüklük ve küçüklük izafidir

aslolan ruhun erkidir

vasıtaları bedenîdir

maddidir

maddiyat da aslında ruhanidir

ruhun vasıtalarıyla; fiiliyatidir

onun için de

büyüklük küçüklük izafidir

o vasıtalardan biri de nefsindir

onu suçlama

yolun; nefsin mertebesini yükseltmektir

onu bedenî, maddi olandan

aşkî olana taşımandır

bu yolda ilkin; ona isyan çıkar karşına

isyanınla herşeyi O'na uygun yaparsın sonunda

o isyan senin yolundadır işte bunun için,

ve O'ndan gelene razı oluşun için...

düş.. 28.06.2010

26 Haziran 2010 Cumartesi

"eyvallah" ne güzel sözdür olan'a olur veren..


Tebrizli Şems anlatır;

İkindi vakti öncesi abdest almak için avluya çıkan şeyh, dervişin tekinden bir ibrik su ister.Derviş getirir.Yere çömelmiş abdest almaya başlayan şeyh, bir yandan da bahçedeki dervişleri gözlemek için sağa sola bakmakla meşguldür. Su döken derviş bakar ki; şeyh elini yıkarken bazı yerleri kurudur;içinden,

-Bir de bize mürşit olacak, doğru dürüst abdest almayı bile beceremiyor diye geçirir. Bakışları alaycı ve suizancıdır.Şeyh kafasını dervişe doğru kaldırır, dervişin bakışlarını yakalar, aklından geçenleri okur.

-Evlat, sen bize yaramazsın.Akşama kalmadan dergahımızı terk et der.

Derviş bin pişmandır ama nafile kovulmuştur artık.Ne ailesi ne de gidecek bir yeri vardır.Deli divane dağ tepe yürür.Yorulmuştur artık.Havada kararmıştır.Yolda bir çoban görür.Allah misafirine verecek ekmeğin var mı deyince, çoban buyur eder ve dervişten olanı biteni dinler.Çoban bu duruma üzülür ve

-şu karşıdaki dağın ardında bir şehir var.Oraya git.İsmi Eyvallah şehridir.Ne alırsan al eyvallah dedikten sonra, ücretsiz bedavadır orda, der.

-nasıl yani para pul istemiyorlar mı?

-eyvallah diyene her şey bedava.

-yalnız Eyvallah şehrinin üç kuralı var.Bunları ihlal edersen şehirden atılırsın.

-nedir bu kurallar?

-bir; kulun işine karışmayacaksın.

-iki; Allahın işine karışmayacaksın.

-üç; asla yalan konuşmayacaksın.

Kolaymış, der derviş, biz bunları dergahta zaten yapıyorduk.

Sabah çekine çekine şehre girer.Önce hamama gider, yıkanır kasaya yanaşır, eyvallah der,sağ elini sol göğsüne koyarak,kasa başındaki hamamcı, eyvallah diye karşılık verir.

-borcum ne diye sorar?

-eyvallah dedinya kardeş, borcun yok der hamamcı.

Derviş sevinir, iyiki dergahtan kovulmuşum, bu şehirde padişahlar gibi yaşarım der.Aradan bir ay geçer, ben bir aile kurmak istiyorum der,derlerki ; eyvallah de, yarın köle pazarı var, orada her milletten güzel kadınlar var, istediğini seç, evlen.

Derviş denileni yapar, evlenir.Aradan bir hafta geçer, çarşıda dolanıyordur, karşıdan biri genç diğeri yaşlı iki bayan gelmektedir.Genç olanın saçları açık, diğer kadın çarşaflıdır.

-şuna bak diye bağırır; örtünmesi gereken açık, örtünse de olur örtünmese de olur yaşlı kadın çarşaflı.Niye böyle açıksın sen diye sorar genç kadına.

-imdaat, zaptiye..zaptiyeler gelir;

-nevardı?

-bu adam kulun işine karıştı.

Derviş karakola götürülür ve on dayak atılır.Acısından çok, kulun hatasını uyardığı için şikayet edilmesine içerlemiştir.Karakolun dış avlusuna çıkar ellerini açar, yüksek sesle;

-Allahım bu nasıl iş?Kullarını uyardım, dayak yedim, ey Rabbim bu nasıl iş derken, sesler duyulur yine

-zaptiyee zaptiye..gelen zaptiyeler;

-ne oldu?

Şu derviş Allahın işine karıştı, tekrar karakol, tekrar dayak, bu sefer adamakıllı canı yanmaktadır, doğru evine gider, yatağa uzanır.Bu sırada kapı çalınır, arkadaşları gelmiştir, derviş karısına, ev de olmadığımı söyle der.

-zaptiyee zaptiye..

-ne vardı?

-eşim yalan konuşmamı istiyor, yalan söylüyor..

Derviş zaptiyelerce şehirden kovulur.Üstü başı toz toprak içindedir, uzaklaşırken şehre doğru bakar.

-eyvallahın ayarını bilmeyen benim gibi eyvah eyvah diye inler..

"Başkalarına güvenenler, herkesin içten olmadığını göreceklerdir; ancak kendileri içten kalırlar. Başkalarından kuşkulananlar,herkesin kendilerine ihanet etmediğini göreceklerdir ancak kendilerine hep ihanet içinde olacaklardır."Tebrizli Şems..

Kaynak; Aşkın Gözyaşları; Tebrizli Şems..Sinan Yağmur

24 Haziran 2010 Perşembe


foto: niko guido
direnmediğinde ustalaşırsın..geçenlerde  bi çizgi film seyretmiştim, orada sörf ustası penguen öğrencisine
"sörf kayagı bu ağacın içinde potansiyel olarak duruyor" bilmedikçe bilemezsin, bilmedikçe göremezsin, bilmedikçe yapamazsın..diyordu;

bilecek kim/ne?ve neyi bilecek? kendinin önünden çekilirse insan, sadece BENini bilecek, bunu gösteren aynalara şimdilik muhtacım, kendime baktığımda kendimi bilmekten henüz acizim çünkü, hepsinin sonsuz hizmeti var yaşamımda, hamdolsun,iyiki varlar..uyuyup da kendimi o BENden ayrı sandığım yada kendimi beden, zihin yada ego sandığım zamanlarımda, bana hiç durmadan; sen bunlar değilsini hatırlatıyorlar..

her aynam; dön burayı parlat, parlatki ışıldasın diye hizmet veriyor, algısal dünyamda anlamlara verdiğim önemi ancak onların aynalarında kendimi görerek anlıyorum, sonra o anlamı deşifre ediyor ve sonra o deşifreyi yeni bir anlam gelene kadar izliyorum..sörf ustasının sözü önemli;

korkma ve direnme..

17 Haziran 2010 Perşembe


akışta bi soru aktı sorunun cevabı içinde saklıydı..:)

Çarkıfelek, pasiflora,saatçiçeğine;


" Ey çark-ı felek bil çöküşüm sendendir.

Ezmek senin eski huyun cilve nedendir? ..."diye bir şarkı sözü geldi dilime kulağına fısıldarmısın bakalım ne cevap gelecek?

sınırlı olan aklın çökmezse, nasıl iki ayağının üstünde İNSAN olacaksın, bedenin uyandığında, duyguların farkında olursun, zihnin uyandığında düşüncelerin, ve ruhun uyandığında onun bilincine varırsın,cilvem; bedenini ve zihnini kullananın,özün olduğunu anlayasın diyedir..Çünkü o kendi araçları olan beden ve zihinle çalışırken, kendi özgürlüğünden kendi güzelliğinden bihaber haline gelmiştir.

12 Haziran 2010 Cumartesi


Bu veche Size, hiçkimsenin sizin ve sunduklarınızın kıymetini bilmediğini söyleyecektir. Size, iş arkadaşınızın yapmış olduğunuz şeyi takdir etmediğini, veya bir ebeveynin, cocuğun sizi hakettiğiniz ölçüde sevmediğini söyleyecektir. Belkide, size dünyanın sizin gibi farkında, duyarlı ve sevgi dolu birisine henüz hazır olmadığını söyleyecektir. Tüm bunları söyledikten sonra, yapmakta olduğunuz ve size iyi hissettiren tüm o şeyleri bırakmanızı söyleyecektir. Ve yapacağınız şey de budur, çünkü “Yeterince İyi Olmayan” olduğunuza şimdi bir kez daha ikna olmuşsunuzdur.

Buna bir son vermezseniz, kendinizi mutluluğu haketmeyen, veya iyi şeylerin size akmadığına inanmış ve bunu yaratmış halde bulacaksınızdır.

Peki bu halde ne yapabilirsiniz?

Bir köşede oturup herşeyin dağılmasını mı beklersiniz? Hayır sevgili dost. Kendinizle oynamış olduğunuz bu oyunu görmenin vaktidir.

Bunun Yerine Yapabileceğiniz Şey

Sevgi dolu, Tanrısallığınızla tam bağlantılı bir hayat yaşamak için yeterince iyi olduğunuzu bilin. Yeterince iyiden daha fazlasısınız. Siz Tanrısallığınızsınız. Tanrı sizin içinizde, en özünüzdeki siz olarak yaşar; bu bakış açısını her zaman – içinizdeki şüphenin size “Yeterince İyi Olmayan” olduğunuzu söylediği her seferinde- kullanabilirsiniz.

Varlığınız hakkındaki bu en yüksek bakış açısını bilinçli olarak seçtiğiniz zaman, nötr Gözlemci konumunu alırsınız. Karmaşa içindeki bu parçanıza bakar ve ona sevgi sunarsınız. Çekmiş olduğu acı için sefkat duyarsınız, ama artık hayatınızı mahvetmeye devam etmesine izin vermezsiniz. Ona gerçekte kim olduğunuzu – Tanrı’nın bir çocuğu ve Öz’ü- olduğunuzu nazikçe hatırlatırsınız. Ve onu, Tanrı’nın tüm kutsal niteliklerinin bütünleşmiş olduğu yerde, benzersiz kişi olarak hepsini bedenlediğiniz yerde, yuvada yeniden karşılarsınız.

“Yeterince İyi Olmayan”a verebileceğiniz en zarif ve bütünleştirici hediye aynı zamanda yeni ve tekrar edilen bir davettir. Ona bütün olduğunuzu, bütünüyle – olduğunuz haliyle- sevildiğinizi ve bu bütünlük alanında onun da memnuniyetle karşılandığını söyleyebilirsiniz. Ona, sevgiden sizin sorumlu olduğunuzu, sevginin sizin ellerinizde olduğunu ve ihtiyacı olan tüm sevgiyi ona vereceğinizi söyleyin. Ve ona iyiliğinizle ilgili daha farklı bir şekilde uyanık olmasını hatırlatın.

Kendinizle ilgili iyi hissedebileceğiniz tüm olasılıklara karşı kendisinin uyanık olmasını, Sizin hoşunuza giden şeyleri yapmasını, ve siz bunları yaparken iyi hissetmesini söyleyin. Bu parçanızın sizin iyiliğinizi sabote etmek yerine, onu koruyan olmasına izin verin. Onu, Tanrı ile olan bağınızın gerçeğine getirin ve bu yönde destekleneceğinizi bilin. Böylelikle, hayatınız birçok şekilde kutsanmış olacaktır.

Ben Saint-Germain. (kanallık bilgisi; aktaran: Ekin Duman)

5 Haziran 2010 Cumartesi

OL şaire hece, aşığa gece
sakiye şarap BEN ab-ı hayat


verdiğindir ancak alacağın
vermezsen neyi alacaksın?


baktığınla gördüğünü ayır
yolunu yürürken BENi kayır


yüreğini hep ferah tut
yokluğu görki karanlığı ışıt


sözüm nicedir sana
döne döne dolaşa


nefesinle nefsini izle
aşkın taşıyıcısısın gizle


o giz ki sana sunuldu
bak tadına da doy diye


rüya hepsi geçecek
unutma bitecek


hatırladığın rüya
sadece gören olduğunda


rüyayı gören olmasa
rüyayı kim bilecek


sana dost elinden el
can dilinden söz


yürek genişliğinden aşk
şarap tadında kap verdik


kabınca verki verdiğince alasın
rüyaya dalasın ki görensin..

düş / 5.6.2010...